0

Terimler Sözlüğü

Yelken Terimleri Sözlüğü

A-BAKETİ: Teknelerde pervane şaftının teknenin gövdesinden çıktığı yerde şafta destek olan üçgen şeklinde parça.

ABLİ: Bir vinci yana doğru olan hareketini kontrol etmek için kullanılan halat veya palanga

ABORDA: Bir teknenin diğer bir tekneye veya bir iskeleye, rıhtıma tamamen bordasını vererek yanaşması.

AÇAVELA (AÇAVELE/AÇAVELE) GÖNDERİ: Teknenin baş-kıç doğrultusunda çekilen dört köşeli bir yelkenin pik köşesini germek için direkten çapraz olarak uzanan çubuk. Bu çubuğun alt ucu giz baskı sayesinde direğe gerdirilir. Ege Denizi’nde Taşoz Adası’nda bulunan yazıtlardan ve milattan önce 2. Yüzyıldan günümüze ulaşan kalıntılardan eski Yunanlı ve Romalıların ufak teknelerde açavelayı kullandıkları anlaşılsa da, bu sistem Avrupa’da ancak 15. Yüzyılda muhtemelen Hollandalılar tarafından kullanılmıştır. Hollanda kıyılarındaki sığ ve akıntılı sularda bu sistemle donatılan  yelkenliler çok daha iyi performans göstermişlerdir

AÇAVELA GÖNDERLİ ÇARMIKI: Açavela gönderli yelkenlinin üst direğini sabitlemek için, ıstralyaya çekilen halatlar. Civadra üzerine konan bu direğin, böyle geçici halatlar dışında sabitlenme şekli yoktur.

AÇAVELA GÖNDERLİ YELKEN: Bir açavela gönderi üzerinde açılan, teknenin baş-kıç doğrultusunda uzanan dört köşe yelken. Açavela gönderini tepe ucu yelkenin pik köşesini gereken, alt ucu da yelkenin alt ön yakasından giz baskı ile direğe tutturulur. Bu tip yelkenin alt yakası her zaman boştadır, yani bir bumba üzerine gerilmez. 1550’lerde seren armalı teknelerin mizana direğinde Latin yelkeni yerine kısa bir süre için bu yelken kullanılmış, yaklaşık 100 yıl sonra yerini gizli yelkene bırakmıştır.

AÇIK DENİZ: Uluslararası kurallara göre herhangi bir ülkeye ait olmayan tüm denizler. Yıllarca ülkeler karasuları konusunda tartışma içinde idiler; kimiler görüş mesafesini sınır olarak alırken kimileri de 100 mil gibi herhangi bir uzaklığı sınır olarak alıyordu. Deniz ticareti ve navigasyon ilerledikçe uluslararası seviyede, bir ülkeye ait olabilecek karasularının tanımı, karadan bir top atışı mesafesi olan üç mil olarak kabul edildi. Bu sınır dışındaki tüm denizler açık deniz olarak kabul ediliyordu. Son yıllarda özellikle denizci ülkeler tarafından, kendi balık avlama sahalarını genişletmek amacı ile, karasularının genişletilmesi için yapılan çalışmalar sonucu bugün sınır 12 mile çıkarılmıştır. Ancak bu sınır bile halen balık üreme sahaları ile petrol, doğal gaz kuyuları gibi konular yüzünden birçok ülke tarafından daha da genişletilmek istenmektedir.

AÇIK YOL: Liman giriş, çıkışlarında teknelerin kullanabilecekleri serbest yol, kanal. BU kanal küçük büyük tüm limanlarda sancak ve iskele şamandıraları ile işaretlenmiştir, ayrıca kanal üzerindeki sığlık gibi engeller şamandıralar ile gösterilmiştir

AÇIK DENİZ YARIŞ KURULU: Yarış yatları arasındaki zaman hesaplamalarını (raiting’i) belirleye kurul. Uluslararası yelken federasyonu’ na  (ISAF) bağlıdır.

AÇIKTAN ALMAK: Bir tehlikenin açığından geçildiğini belirtmek için kullanılan terim

AÇILI KAPLAMA: Ahşap teknede çeşitli yerlerde kullanılan açılı kesilmiş kaplama parçasıdır.

AÇILI YELKEN BEZİ: Seren yelkende derinliği arttırmak, baş kıç doğrultusunda açılan tüm diğer yelkenlerde ise yelkenin orsa yakasına gereken biçimi vermek için belli bir açı ile kesilmiş yelken bezi. Baş kıç doğrultusunda açılan tüm dört kenarlı yelkenlerde orsa yakası ön yakadan daha uzundur ve bu bölgeyi oluşturacak olan parça, ister dik, ister yatay dikilsin belli bir açı ile dikilmelidir.

AÇILMIŞ: Uzun süre kullanılmakla kendisini oluşturan kolların arası açılmış ve böylece sıklığını ve bükümünü yitirmiş olan halat

AÇMA: Bir tekne veya sandalı çubuklarla itme, uzak tutma.

AÇMAK: Teknenin yanındaki kaplamalardan birinin gevşeyip yerinden çıkmaya başlaması.

AÇMAZ HALATI: Koltuk halatı.

AÇMAZ DÜĞÜMÜ: Bir halatın iki ucunu, birbirleri üzerinden geçirerek açılmayacakları şekilde atılan düğüm. Bu düğüm piyan bağı üzerine atıldığında fener cevizi için başlangıç oluşturulur.

AÇOZ: Teknenin alt kısmı ile bordasının birleşirken yaptıkları açı. Bu açı dikse, tekne sert hatlı, geniş kavisliyse, tekne yumuşak hatlı kabul edilir.

ADİ ISKARMOZ: Küpeşteye takılan ve üzerine dolanan bir halat ile içinden bir kürek geçirmenin mümkün olduğu ahşap çubuk. Daha genel bir metod ise birbirine yakın iki çubuk takmak ve küreği bunların arasından geçirmektir. Yarımay ıskarmoz veya kürek lumbarı yerine kullanılırlar.

ADİ PALANGA: Bir tekli bir de çiftli makaradan oluşan bir çeşit palanga. Halatın sabit ucu tekli makaraya bağlanır ve hareketli ucu çiftli makaradan geçerek ele gelir. Bu palanga halat üzerindeki yükü bir bölü dört oranında azaltır. Orijinalde baş kıç doğrultusundaki yelkenlerin alt ön yakalarını aşağı çekerek orsa yakasını germekte kullanılan palangaya denirdi. Ancak daha sonraları bu tip kurulmuş ve 3 pus (3 inç/~7,5 cm.) veya daha kalın halat kullanılan tüm palangalar bu isimle adlandırılmıştır.

AGANTA: Kaçırma, sıkı tut, dur anlamında. Denizcilikte herhangi bir işlemi durdurma emri. Aganta, burina, burinat!

AĞIRLIK MERKEZİ: Suya batırılmış bir obje üzerine etki eden kaldırma gücünün merkezi varsayılan nokta.

AĞIZ BAĞI YAPMAK: Bir kancanın ağız kısmına ince bir halatı birkaç tur dolayarak, bu kancaya takılı herhangi bir kasanın çıkmasını ve ya bu kancadan geçen herhangi bir halatın kayıp çıkmasını engellemek.

AĞIZ KUŞAĞI: Ahşap bir teknede küpeştenin hemen altındaki, en üst kaplama. Teknenin üst güvertesi ile aynı seviyede olan bu kaplama teknenin tüm boyunca uzanır. Ayrıca DİP KAPLAMASI, bir teknenin omurga üzerindeki en alt kaplaması.

AĞZINA VOLTA ALMAK: BİR palanganın işlemesini engellemek için, palanganın ucundan çıkan halatı geçici olarak makaranın arasından geçirip sıkıştırma. Bu halatın tekrar çekilmesi ile palanga yine işler hale gelir.

AKINTI: Denizin belli bir yöndeki hareketi. Akıntılar, dairesel ana rüzgarlara (Ticaret rüzgarları gibi dünyanın dönüşü ile oluşan rüzgarlar) bağlı olarak sürekli, belli zamanlarda esen rüzgarlara bağlı olarak mevsimsel veya gel git olaylarına bağlı olarak periyodik olabilir. Hava sıcaklığındaki değişikliklerin rüzgar oluşumunu etkiler. Ticaret rüzgarları gibi sürekli rüzgarların oluşumunu sağlayan, okyanus üzerindeki atmosferik dairesel hareketler, akıntı olarak adlandırdığımız, büyük su kütlelerinin hareketinin başlıca nedenidir. Atlantik üzerinde, ekvatorun iki yanındaki ticaret rüzgarları; kuzeydoğu ve güneybatı ticari rüzgarları, ekvator akıntıları olarak bilinen batı yönlü iki büyük su hareketi oluşturur. Bu iki akıntı ise tam ekvator hattı üzerinde, kendilerini dengeleyecek, ters yönde bir akıntı oluşturur. Ekvatorun güneyindeki akıntı St. Roque Burnu civarında Güney Amerika’ya ulaşınca ikiye ayrılır. Brezilya akıntısı olarak adlandırılan bir kol, sahili takiben Plate Nehri civarına kadar gelir ve burada kükreyen 40’lar (roaring forties) denen sürekli batı rüzgarlarının etkisine girer ve doğuya doğru dönüp Güney Atlantik’ten geçerek Ümit Burnu’na gelir. Burada ikiye bölünen akıntının bir kısmı Afrika kıtasının etkisi ile kuzeye döner ve Benguela Akıntısı ismini alarak Güney Atlantik akıntısı ile birleşir. Ekvatorun güneyinden gelen ana akıntının ikinci kolu kuzeye doğru devam ederek ekvatorun kuzeyinden gelen akıntıyla birleşir. Birleşen bu iki akıntı, kara tarafından engellenince Karayip Denizi ve Meksika Körfezi’ne doğru yönelir, ancak burada da Panama tarafından engellenince suyun yükselmesine neden olur. Yükselen suyun bir şekilde bir yere yönelmesi gerekir ve gidecek tek yer Kuzey Amerika sahili boyunca kuzeybatı yönüdür. Dolayısı ile bu su kütlesi bu yoldan akarak Golf Strim’i (Gulf Stream) oluşturur. Bu akıntının yönü Newfoundland Körfezi açıklarında Labrador Akıntısı tarafından değiştirilir ve doğuya Kuzey Atlantik’e doğru akmaya başlar. Sonunda Avrupa kıtasına ulaşan akıntı burada ikiye ayrılır; güney kolu Kanarya Akıntısı adını alarak ekvatorun kuzeyindeki ana akıntıyla birleşir, kuzey kolu ise üçe ayrılır. Bu üç koldan biri İngiltere’nin batısından, Norveç açıklarından kutba ulaşır, Irminger Akıntısı olarak bilinen ikinci kol İzlanda’nın batısından geçer, üçüncü kol ise Davis geçidinden Baffin Körfezi’ne akar. Bu üç kol, kutuptan gelen Grönland ve Labrador (daha sonra Golf Striem’i etkileyen akıntı) akıntıları olarak bilinen güney yönlü akıntılarla kompanse edilir. Ekvatorun kuzeyinde, Hint Okyanusu’nda, akıntıların oluşumundaki belirleyici faktör muson rüzgarlarıdır. Açık denizdeki akıntılar bu rüzgarlarla değişerek kuzeybatı ve güneydoğu yönlü iki ana akıntı oluşturur. Yazın güneybatı yönlü muson rüzgarları, Arap Denizindeki kuzeydoğu yönlü bir akıntı oluşturur, bu akıntı ile Afrika kıyılarında azalan su miktarı derinlerden gelen soğuk su ile tamamlanır. Ekvatorun güneyinde ana akıntı 7. Ve 20. Enlemler arsında akan batı yönlü Ekvator akıntısıdır. Bu akıntı tam ekvator üzerinde, Hint Ters akıntısı olarak bilinen, doğu yönlü bir ters akıntı oluşturur. Ekvator Akıntısı Afrika kıyısına gelince ikiye ayrılır; kuzeye doğru akan kol, Afrika sahilini takiben Hint Ters Akıntısı ile birleşir, daha büyük olan ve güneye akan kol Mozambik Akıntısını oluşturur. Bu akıntı ise Corcient Burnu civarlarında Agulhas Akıntısı ismini alır ve 4-5 knot’a ulaşır. Açık denize ulaşır ulaşmaz kükreyen 40’lar tarafından oluşturulmuş batı yönlü akıntıya karışır ve bununla beraber kuvvetli bir doğu akıntısı oluşturur. Bu akıntı ise Avusturalya kıtasına ulaşır. Burada bir kısmı kara tarafından kuzeye çevrilerek Batı Avusturalya akıntısını oluşturur ve Ekvator Akıntısı ile birleşir. Pasifik’teki akıntılar Hint ve Atlantik Okyanusu’ndakilere göre daha önemsizdir. Kuzeydoğu ticaret rüzgarları tarafından oluşturulan batı yönlü Kuzey Ekvatoral Akıntı, Filipinler’e gelince ikiye ayrılır; bir kol kuzeye yönelerek Atlantik’teki Golf Strim (Gulf Stream) ile aynı özellikleri gösterir. Kuro Siwo ya da Kara Akıntı olarak bilinen bu akıntı Kuzey Pasifik rüzgarlarının oluşturduğu bir hareketle birleşir ve Amerika kıyılarına gelerek California Akıntısı adını alır. Bu akıntı ise sahil boyunca ilerleyip ikiye ayrılır; bir kol Meksika Akıntısı’nı oluştururken, diğer kol tekrar Kuzey Ekvatoral Akıntıdır. Bu akıntı Pasifiğe ulaştığında ikiye ayrılır; bir kol kuzeye doğru giderken, diğeri Yeni Zelanda’nın batısı ve Avusturalya’ya doğru güneye yönelerek Doğu Avusturalya akıntısı adını alır. Kuzeye yönelen kolun büyük bir kısmı, ekvatorun kuzey ve güneyindeki temel akıntıların oluşturduğu batı yönlü ters akıntıyla birleşir, ancak ufak bir bölümü kuzeydoğu musonlarından etkilenerek Çin Denizi üzerinden Hint Okyanusu’na gelir. Güneydoğu musonları sırasında ise bu ufak kısım ters yöne doğru etkilenerek Kuro Siwo’ya birleşir. Kuro Siwo ile Asya sahili arasında, Oya Siwo olarak bilinen, bir soğuk su kütlesi sahil boyunca güneye doğru akar. Daha da güneyde ise yine kükreyen 40’ların (Roaring Forties) etkisiyle oluşmuş batı yönlü bir akıntı vardır. Bu akıntı Güney Amerika’ya ulaştığında güney kısmı Horn Burnu’nu geçerek yoluna devam eder ancak kıyıya ulaşan kısım kuzeye yönelerek daha sonradan Güney Ekvatoral Akıntısıyla birleşen Humboldt veya Peruvian olarak adlandırılan akıntıyı oluşturur. Bir akıntının yönü, haraket ettiği yönün pusula derecesi, sürüklenmesi ise hareket hızıdır. Akıntılar ile daha detyalı bilgi Dünya Akıntı Atlasında ve Deniz Kılavuzlarında verilmiştir.

AKINTI MEYLİ: Akıntıların hızını knot cinsinden belirtmek için kullanılan deyim. Örneğin güney enlemlerde dünya çevresini dolaşan Kükreyen 40’ların oluşturduğu “batı rüzgarları akıntısı” nın meyili…

 

AKINTIYA BAŞ VERMEK: Sürekli bir akıntıya karşı tekneyi olduğu yerde tutmak veya çok az bir hızla hareket ettirmek

AKINTIYA DÖNME: Gel-git akıntısının etkisi ile demirine göre yön alan tekne. Bu tekneye demirine göre yön veren rüzgar ile çelişir.

AKIŞKAN DİNAMİĞİ AERODİNAMİK: Gaz ve sıvıların hareketlerini araştıran bilim dalı. Denizcilikte rüzgarın yelkenli teknelerin nasıl ileri götürdüğünü açıklamakta kullanılır. Rüzgar bir yüzeye belli bir açı ile çarptığında iki ayrı bileşene bölünebilir. Bunlardan biri yüzeye dik diğeri ise yüzeye paraleldir. Eğer bu yüzeyi bir yelken olarak alırsak, yüzeye paralel olan bileşeni göz ardı edebiliriz, çünkü bu tekneyi ileri götürme konusunda bir etki yapmaz. Yelkene dik olan bileşen ise yine iki ayrı bileşene bölünüp incelenebilir. Bunlardan büyük olanı tekneyi yana doğru iterken, küçük olanı da tekneyi ileri doğru iter. Bu bağlamda teknelerin ortasında ve altında bulunan, salma olarak adlandırılan parça önem kazanır. Salma suda büyük bir direnç, yaratarak yelken üzerinde yana doğru etkili olan bileşeni karşılar ve böylelikle teknenin sadece ileri gitmesini ve yana kaymamasını sağlar. Yukarıdaki açıklamada yelken bir yüzey olarak düşünülmüştür, oysa gerçekte yelken uçak kanadı gibi parabolik bir biçime sahiptir. Rüzgar bu parabolik biçimli yelken üzerine geldiğinde, yelkenin oluşturduğu kavisin en derin noktasında bir vakum oluşturur. Bu vakum yelken üzerinde ileri doğru olan rüzgar bileşenini kuvvetlendirir. Yelken üzerindeki hava akımını ne kadar hızlı olursa, yelkenin kavisinin en derin noktasında oluşan vakum da o kadar kuvvetli olur. Dolayısı ile modern yelken dizaynındaki temel amaç yelken üzerindeki hava akımının hızını arttırmaya yöneliktir. Bu amaçla ana yelken önüne küçük bir yelken konularak bu iki yelken arasında bir çeşit tünel oluşturur. Oluşturulan bu tünel sayesinde yelken üzerindeki hava akımı ve vakum artar. Böylelikle tekneyi ileri götüren bileşen kuvvetlendirilir.        

AKMA: İngilizcede akıntının yönü için kullanılan isim veya fiil. Ayrıca bir teknenin akıntı tarafından, esas rotasından saptırıldığı miktarı da belirtir.

AKUVA: Neredeyse batmış durumda, dalgaların üzerinden aştığı enkaz, sığlık ya da tekne. Gel-git olduğunda sular yüksekken su altında olan bir kaya hafif yüzeye çıkar ve akuva pozisyonuna gelir.

ALABANDA: Teknelerin su kesiminden yukarıda bulunan iç kısmı.

ALABANDADAN ALABANDAYA: Bir teknenin bir yanından diğer yanına ve baş kıç doğrultusuna dik olan doğrultu.

ALABORA OLMAK: Bir teknenin deniz veya limanda ters dönmesi, batması. Genelde sert rüzgar ve büyük dalgalar yüzünden olan bu olay, yanlış ve fazla yükleme gibi insan hatalarından dolayı da olabilir.

ALARGA: İtalyanca “largo” dan gelir ve “açıkta” demektir. Sis veya başka navigasyonel tehlikeler yüzünden bir teknenin sahilden açıkta durması. Bu terim genelde teknenin demir atılamayacak kadar derin sularda kaldığı anlamına gelir.

ALARGADA: Teknenin açıkta olduğunu ifade eder.

ALÇAK BASINÇ SİSTEMİ: Etrafındaki rüzgarın, kuzey yarımkürede saat yönü tersinde, güney yarımkürede saat yönünde döndüğü, alçak basınç merkezi. Bunlar, rüzgarın merkeze doğru artıp, sert yağmurlarla fırtınalar yarattığı, hava sistemleridir. Ortalama hızları saatte 25 mile yakındır. “METEOROLOJİ”

ALDİS LAMBASI: Üzerindeki küçük bir ayna olan, denizde sinyal göndermek amacı ile kullanılan elektrikli el feneri.

ALESTA: Bir işin yapılmasına hazır ol komutu veya bir işin yapılmasına hazır.

ALESTA TRAMOLA: Yelkenli bir teknede tramola için verilen emir. Bu emir için İngilizcede “about ship” ve “lee-oh” terimleri de kullanılır.

ALIP BIRAKMA: Bir halatı çekerken birkaç kere boşlayıp (laşka) tekrar çekerek (lava), halatı çekenlerin güçlü bir asılma için hazır olmalarını sağlamak. Tüm yelkenleri basılı bir teknede bu işlem bir yelkenin borinalarını çekerken uygulanır. Terimin İngilizcesi teknenin konumuna göre rüzgar değişikliklerini belirtmede de kullanılır.

ALT CUNDA YELKENİ: Denizciler tarafından, sadece arkadan gelen güzel bir rüzgarda cunda yelkeni altına çekilen ufak ek yelkene verilen takma ad. Bazen tirinket yelkenlerine takılan ek parçalar için de kullanılır.

ALT YAKA: Üçgen ve kare yelkenlerde yelkenin güverteye bakan alt kısmı. Şema için yelken.

ALT YAKA ASTARI: Denizciler tarafından seren yelkenlerin alt kısmına dikilen ek parçaya verilen takma isim.

ALT YAKA GERGİSİ: Yelkenli bir teknede yelkenlerin biçimini kontrol eden araçlardan biri. Alt yaka gergisi yelkenin alt yakasını düzleştirmek veya dolu hale getirmek için -ıskota köşesinden bir germe                                                                                                                                düzeneği aracılığıyla- kullanılır. Yelkeni gererek bumbaya işaretli siyah çizgiyi geçmemesine dikkat edin (yoksa koyun). Dışa çeken halat.

ALTILIK HALATI: Bir sapan yardımı ile ana veya ön alt yelkenlerin alt yakalarına bağlanan ve ucu bu yelkenlerin altındaki serenler üzerindeki bir makaradan geçirilen kısa halat. Bunun amacı, başka teknelerin de bulunduğu dar alanlarda dümenciye daha iyi görüş sağlamak için alt yelkenlerin alt kısmını yukarı kaldırmak.

AMBAR AĞZI: Tekne güvertesinde insan veya yük giriş çıkışı için yapılmış kapak. Bunun kapağına ambar kapağı denmesi gerekirse de, birçok denizci bu kapağa ambar ağzı der. Menfezi terimi ise birçok ambar ağzından oluşan ve birbiri ardına alt katlara inilmesini sağlayan yol için kullanılır. Heç (hatch) günümüzde yelkenli teknelerde güverte (kaporta) kapağı karşılığı olarak kullanılır.

AMBAR TENTESİ: Ambar veya alt güverte inişlerini kapatarak bunları güneş ve yağmur suyundan koruyan yelken bezinden yapılma örtü.  Eski teknelerde çarmık ve ıstralyaların ucundaki kasa üzerine böyle bir örtü konarak halatın yağmur suyundan çürümesi engellenirdi. İngilizcesi gemi mutfak bacasının etrafına sarılarak bacadan çıkan dumanın rüzgar altına doğru gitmesini sağlayan bez için de kullanılır.

AMERİKA KUPASI: İlk kez 1851 yılında İngiltere Kraliyet Yat Kulübü tarafından düzenlenen ünlü yat yarışı. Wight Adaları’nın çevresinin dönüldüğü bu ilk yarışı 15 teknelik bir İngiliz filosuna karşı yarışan, New York Yat Kulübü’ne bağlı Amerikan Teknesini Amerika kazanmıştı. Böylece Amerika’ya taşınan kupa, 1983 yılında Perth Kraliyet Yat Kulübü’ne bağlı Avusturya teknesi Australia 2 takımı tarafından kazanılana kadar bu üşlede kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ na kadar, aralarında ünlü j sınıfı teknelerin de bulunduğu, dünyanın en büyük tekneleri ile yapılan yarış, 1958’den 1983’e kadar 12 metre olarak bilinen teknelerle yapılmıştır. Halen bu yarış Amerika kupası sınıfı (IACC) olarak bilinen 75 kademe (feet) (22,8 m.) boyunda, eski 12 metre sınıfından %30 daha hafif ama iki katı daha fazla yelken alanına sahip teknelerle yapılmaktadır. Her seferinde, bir önceki yarışı kazanan ülke tarafından düzenlenen yarışları 2000’ de de, 1995 galibi Yeni Zelanda kazandı.

AMİRALLER KUPASI: 1957’den beri her yıl Londra Kraliyet Açıkdeniz Yarış Kulübü tarafından düzenlenen ünlü yat yarışı.

AMORA TORNOSU: Seren armalı teknelerde cunda yelkeni çekilen serenlerin ucundaki mapalara takılan makaralar. Bu makaralardan cunda yelkenini yukarı çekmeye yarayan mandarlar geçirilir.

ANA KOLONOLAR: Seren armalı teknelerin ana ve ön direklerinde, çarmıkların hemen altına bağlı, ucuna bir radansa bağlanmış kısa halat. Bu halat üzerine ana ve ön palangalar takılır.

ANA YELKEN: Herhangi bir yelkenli teknenin temel yelkeni. Seren armalı bir teknede ana direkte en alta çekili olan ve en büyük yelkendir. Milattan sonra 3. Yüzyıldan kalma Roma mozaik ve seramiklerden anlaşıldığı üzere, Avrupa’ da kullanılmış ilk ana yelkenlerde, bunların üst ucunun direğin tepesinden açan açavela donanımı vardır. Bu arma uzun yıllar boyunca Hollanda ve Kuzey Denizinde kullanımda kalmış, daha sonra 15. Yüzyılda yerini giz ve bumbaya bırakmıştır. Akdeniz’ de ise benzer bir geçiş ile latin yelken ortaya çıkmıştır. İki kişi ile bile kolayca idare imkanı sağlayan açavela donanımlı yelkenlere ise, İngiltere’nin Thames Nehri’ndeki bazı teknelerde olduğu gibi, günümüzde halen rastlamak mümkündür. Eski tip, giz ve bumbalı yelken taşıyan teknelerde, ana yelkenin alt kısmı bumba üzerine geçirilmiş değildi ve sadece ön yaka ile ıskota yakasından bumbaya tutturulmuştu. İngiltere’de Thames Nehri’nde kullanılan bazı balıkçı teknelerinde ise ana yelkeni tutan çok uzun bir giz vardır ve bumba yoktur. Bu tip yelkende güngörmez yakasının birkaç yerine tutturulmuş makaralardan teknenin arka kısmına gelen ıskota ile yelken kontrol edilirdi. 18. Yüzyıl sonlarından itibaren Bermuda’daki bir çeşit yelkenli teknede kullanılmaya başlanan ana yelkende ise hiç giz yoktu ve yelken uzun bir direk ile bumba üzerinde tam bir üçgen biçiminde idi. Günümüzde çok yaygın olarak kullanılan bu yelken tipinin ilk versiyonun da, bumba hemen hemen orsa yakası ile aynı uzunlukta da idi. 20. Yüzyılın başlarında bu yelkenin daha sofistike bir modeli Avrupa’da yarış yatlarında kullanılmaya başlandı. Zamanla gelişen bu yelken sonuçta orsa, alt yaka oranı yaklaşık 4:1 olan dar ve uzun bir yelkene dönüştü. Günümüzde bermuda ana yelken olarak bilinen bu tip yelken artık tüm gezi ve yarış, yatlarında kullanılmaktadır.

ANA YÖNLER: Pusula üzerindeki dört ana yön noktası; Kuzey, Güney, Doğu ve Batı. Bu dört ana nokta arasında noktalar; Kuzeydoğu, Kuzeybatı, Güneydoğu ve Güneybatı yarım pusula noktaları olarak bilinen.

ANAFOR: Gel-git akıntıları veya normal akıntıların sabit objeler etrafında geçmeleri sırasında oluşan küçük akıntı. Bir iskele veya akıntılı bir bölgedeki şamandıra ve kıyıdaki ufak girinti çıkıntılar bu tür akıntılar oluşturabilir. Bazı rüzgarlar, özellikle dağlık kıyılarda esenler, kıyının biçimine göre hızlanarak su yüzeyine çarpar ve bu tür akıntılar oluştururlar. Bu ufak akıntı, genelde normal akıntıya ters yönde oluşur. Bazen düzensiz deniz gibi, daralan kanallar veya karşılaşan ilk ters akıntı ile de oluşabilir. Düzensiz bir dip üzerindeki gel-gitin oluşturduğu karışıklık, çalkantı veya denizde iki akıntının karşılaştığı yerlerde görülen çalkantı (tide-rip) için de bu terim kullanılır.

ANELE: Halatları bağlamak veya zincirleri kilitlemek için sabit mapalardan veya demirlerde bedenin üstündeki deliklerden geçirilmiş haraketli demir halka.

ANELE BAĞI: Olta (balıkçı) bağı

ANELE KİLİDİ: Bir zincirin demire bağlanmasında kullanılan kilit. Bu kilit, demir salındığında loça ağzına takılmasın diye ucu teknenin dışında kalacak şekilde takılır.

ANTİSİKLON: Yüksek basınç sistemi. Merkezinde bir yüksek basıncın, etrafında ise saat yönünde (kuzey yarım küre için) veya saat yönü tersinde (güney yarım küre için) dönen rüzgarların bulunduğu hava sistemi. Antisiklonlar genelde güzel hava getiren sistemlerdir. Genelde yavaş hareket ederler ve rüzgar şiddetleri orta kuvvetleri geçmez.

APAZ: Rüzgarın nispeten geniş bir açı ile alıp, yelkenler tamamen doldurularak yapılan seyir, geniş apaz ise rüzgarı kemere hattının arkasından alarak yapılan benzeri bir seyirdir.

APİKO: Demirin çekilip tam dipten ayrıldığı zaman teknenin tam demirim üzerine gelmesi.

APRE: Yelken bezinin ömrünü uzatmak için kullanılan koruyucu bir malzeme.

APRELEMEK: Yelkenin ömrünü uzatmak için apre ile kaplama. Yelkenler apre solüsyonuna batırılıp iki üç saat burada tutulduktan sonra kurumaya alınırlar. Bu işlem sonunda yelkenler koyu kırmızı bir renk alır. Kuruduktan sonra apreyi sabitlemek için yelken, 0,453 kg bikromat ve 4 galon (- 18 litre) su karışımına batırılır veya bu karışım yelkene sürülür. Bu işlem sonunda yelkenin rengi koyu kırmızıdan maun rengine döner.

ARASOVLUSU: İki ucunda sinyal bayrakları takmak için klipsler bulunan 6 kadem (1.8m) uzunluğundaki halat. Bayraklar ile verilen sinyallerde iki grup sinyal arasında bir boşluk ekleyebilmek için kullanılır. Sinyal vermede kullanılan her bayrağın ucunda kolay takılıp çıkarılabilmesi için birer klips vardır; bu halat üzerindeki klipslerde aynı tiptir ve bayraklar bu klipsler sayesinde rahatlıkla takılıp çıkartılabilir.

ARABA: Iskota makarasının, teknenin güverte veya kuruzundaki yükseltilmiş çubuk üzerine takılmış yüzüğü, bu sayede ıskota makarası yelkenin durumuna göre sağa sola hareket edebilir.

ARİYET: Geçici olarak yapılmış, işlemez durumda bir tekneyi karaya götürmeye yarayacak herhangi bir malzeme. Yedek anlamında kullanılan bir terimdir. Örneğin ariyet direk, kırılmış bir direk yerine dikilmiş olan geçici direktir, ariyet arma veya dümen ise bir tekne yelkenlerini veya dümenini kaybettiğinde ilerleyebilmesi veya yönlendirilebilmesi için yapılan geçici çözümlerdir.

ARİYET KUŞAK: Deniz mimarisinde, güverte gövde kaplamaları takılına kadar, baş ve kıç postaları ile ıskarmozları yerinde tutmak için geçici olarak çakılan köknar ağcından, uzun ve esnek parçalar.

ARİYET KUŞAKLI İNŞA: Nehirlerde kullanılan yarış yatları gibi hafif ahşap teknelerin yapımında kullanılan  bir inşaat metodudur.      

ARMA: Tekneni tipinin belirlenmesini sağlayan, direk ve yelkenleri ile ilgili tüm özellikleri kapsayan genel terim.  KABASORTA (SEREN)  ARMA  (square rig). Ana itici gücü oluşturan yelkenlerin, direğe dik açı yapan serenlere çekildiği yelken düzenlemesi. Arkadan gelen rüzgardan yararlanmak için kısa bir direğe bağlanan dört köşeli bir yelkenden türemiş olan bu arma bilinen en eski armadır. Serenleri baş-kıç doğrultusuna göre belli bir açı yapacak şekilde çevirerek, seren armalı bir teknenin rüzgara doğru gitmesini sağlayan keşfin İskandinav tekneleri tarafından 10.yüzyılda kullanıldığı söylense de, bu keşfin 6.yüzyılda junk teknelerde kullanılmış olması daha muhtemeldir. Bu keşif ve tekne yapımındaki hızlı artış kısa sürede bu armanın kalitesini artırmıştır. Teknelerin büyümesi ile armaya, hepsi başlangıçta bir yelken taşıyan önce ikinci daha sonra ise üçüncü bir direk eklenmiştir. Gövdenin iyice uzaması ile birlikte önce direkler gabya yelkenleri ile büyütülmüş, daha sonra ise bunları babafingo çubuğu ve yelkeni takip etmiştir. Farklı yerel özellikler ise farklı tipte birçok kabasorta armalı tekne doğmasına yol açmıştır. 15 ve 16. Yüzyılda genel bir seren arma, her birinden üç seren yelken (alt seren yelkenleri , gabya, ve babafingo yelkenleri) olan üç direkten, civadra altında taşınan dört köşe bir yelken (açavela) ve mizana direğinde taşınan ek bir latin veya gönderli yelkenden oluşuyordu. Seren armada velena yelkenlerin kullanmaya başlanması 17, yüzyıl ortalarında, civadra altındaki dört köşe yelkenin (açavela yelkeni) bir flokla değiştirilmesi ise ancak 50 yıl sonra olmuştur.  Gemi arması olarak bilinen (seren arma), tüm direklerde dört köşe yelkenlerin bulunduğu arma ise 18. Yüzyıl sonlarına kadar en yaygın arma olarak kalmıştır. Ancak 19. Yüzyılda dünya ticaretinin iyice artması ve yelkenli teknelerin daha çok yük taşıma amacı ile iyice büyümeleriyle, sübye armanın da özelliklerini taşıyan yeni yelken planları dizayn edilmeye başlanmıştır. Bunlar üç direkli tekneler için barko, daha büyük üç direkliler için barkobestiya, ve iki direkli tekneler için de brik veya brigantindir. Bunlar genel gemi-arması kadar etkilidirler, hatta mizana direğindeki seren yelkenlerinin yan yelkenler ile değiştirilmesi ile daha az ekibe ihtiyaç duyduklarından, ticari anlamda daha da iyidirler. 19. Yüzyılda yaşanan başka bir gelişme ise teknelerin süretini oldukça arttıran ince, uzun gövde dizaynı olmuştur. Bu yüzyılın başlarında çok yük taşıyabilen, büyük gövde dizaynı ile, daha hızlı ancak daha az yük kapasiteli gövde dizaynı arasında büyük bir çekişme vardı. Dünyanın büyük bölümünde fazla yük kapasiteli, geniş ve derin gövdeli tekneler tercih edilirken, ABD’de çok süratli uzun ve ince gövdeli tekneler inşa edildi. Daha sonraları, süratlibir şekilde ulaşması gereken çay, pamuk gibi kargolar göz önüne alınarak, Avrupa’da da bu tip tekneler inşa edilmiştir. Seren armadaki son gelişme 20. Yüzyıl sonlarında, yelkenli gemilerin kullanıldığı son ticari güzergah olan Horn Burnu etrafında yapılan Şili nitratı ticaretinden daha fazla avantaj sağlayabilmek için yaşanmıştır. Dünyanın tüm bölgelerinde buharlı gemiler deniz ticaretini ele geçirmişken, bu güzargahta kömür istasyonlarının eksikliği ve zor deniz şartları ile baş edemeyen makinalar, yelkenli teknelerin 1914’te Panama Kanalı’nın açılmasına kadar kullanımda kalmalarına yol açmıştır. Başlangıçta Fransa, İngiltere, İspanya ve Finlandiya’da inşa edilen üç direkli barkolarla yapılan bu ticarte, nitrata olan talebin gitgide artması ile 4 ve 5 direkli büyük yelkenlilerin inşasına ve kullanımına yol açmıştır. Uygun bir rüzgarda bu beş direkli tekneler, her direkte altı seren yelkeni, dört flok, sekiz velena yelkeni  ve bir randa yelkeni açarlardı. Gücün ve güzelliğin temsilcisi olan bu büyük yelkenlilerin çoğu ünlü “ Uçan P” firması için Almanya’da inşa edilmişlerdir. Tüm seren armalı teknelerde belli sayıda yan yelken bulunsa da, teknenin tipini belirlemedeki ana kriter, itici gücü sağlayan yelkenlerdir. Bu yelkenlerin serenlere bağlı olduğu arma, yan yelken sayısından bağımsız olarak seren arma olarak adlandırılırken, ana itici ana itici gücü sağlayan yelkenlerin orsa yaklarından gerildiği armalar sübye arma olarak adlandırılır. Barko, barkobestiya ve brik gibi her iki tür yelkenin de kullanıldığı tekneler, yan yelken sayısı bazen seren yelken sayısını geçecek kadar çok olsa da, seren armalı olarak kabul edilirler. Sübye arma yelkenlerin orsa yakalarında direğe gerildiği veya ıstralyalara çekildiği, floklar ve velena yellkenlerin dışında, alt kısımlarının bumbayla veya ve ya giz yelkeninde olduğu gibi üst kısımlarının gizle girildiği armalara sübye arma denir. Bazı durumlarda giz ve bumba yerine tek bir çubuk kullanılır. Doğuda daha önceleri kullanıldığı iddia edilse de, sübye arma ilk kez 1420’lerde Hollandalılar tarafından kullanılmıştır. Doğuda kullanılan büyük bir ihtimalle, üst köşesinden direğe belli bir açı yapan bir çubuk ile gerilen, seren yelkenlerden türemiş, Latin yelkendir. Sadece Avrupa göz önüne alınacak olursa, en eski sübye armanın, bir çubukla gerilmiş dört köşeli bir ana yelken ve daha iyi bir balans sağlayıp, teknenin çok yatmasını engellemek için ön ıstralyaya çekilmiş üçgen bir yelkenden oluştuğu söylenebilir. İlk örnekleri, 1523 yılında yapılan bir Hollanda teknesi resminde görülen bumba ve gizin ortaya çıkışı ise ancakbir yüzyıl sonradır. Bunlar büyük bir ihtimalle, zamanla büyüyen teknelerde ortaya çıkan daha büyük ve sağlam çubuk ihtiyacından doğmuşlardır. Büyük ve masif büyük bir çubuk yerine, daha hafif iki çubuk kullanmak hem ağırlık açısından bir avantaj sağlamış hem de rüzgara karşı yapılan seyirlerde yelkenin performansını büyük ölçüde arttırmıştır. Daha sonraki iki üç yüzyıl boyunca değişik bölgelerdeki lokal gelişmeler bir çok farklı tekne ve arma tipinin doğmasına yol açmıştır. Sığ suların çok olduğu İngiltere ve Hollanda’da sabit omurga yerine hareketli omurgaları tekneler gelişirken, sabit ve kuvvetli rüzgarların estiği Akdeniz’de Latin yelkenli, Amerika’da ise ana direk yerine ön kısımda büyük yelken alanları taşıyan tekneler gelişmiştir. Özellikle Avrupa’da genel olarak görülen sübye arma ise, bir giz ve bumba ile gerilmiş dört köşeli bir ana yelken, üçgen bir velena yelkeni, civadra üzerine gerili bir flok ve mizana direği üzerine çekili genelde ufak bir dört köşe yelkenden oluşur. Şekil için yelken. Sübye armadaki ikinci gelişme ise yelkenli teknelerin ticari amaçlı kullanımlarını kaybetmeleri ve yatçılığın bir spor olarak gelişmeye başlaması ile olmuştur. 1850’lerde başlayan bu dönem, yelkenli ticaret gemilerinin yerlerini tamamen buharlı teknelere bıraktıkları, ve yatçılığın iyicene popüler olmaya başladığı yüzyıl sonlarına kadar sürmüştür. Yüksek süratlere ulaşabilmek amacıyla, daha yüksek bir yelken giz yukarı doğru, daha fazla flok basabilmek için civadra ve daha büyük bir ana yelken elde etmek içinde bumba uzatılmıştır. Sübye armadaki en büyük gelişim ise, ilk olarak 19. Yüzyıl başlarında Batı Hint Okyanusu’nda kullanılmaya başlanan ve 1. Dünya savaşı sırasında Avrupa’ya gelen Bermuda armasıdır. Günümüzde en çok kullanılan arma olan bu, son 20 yılda aerodinamik temellere dayanarak daha ufak yelken alanı ile daha çok güç yaratacak şekilde geliştirilmiştir. Bu aerodinamik gelişmenin en önemli etkisi, yelken üzerindeki itme gücünün öne alınmasıdır. Bu ise ana yelkenin alt kısmının kısaltılıp tüm yelkenin daha dar ve uzun hale getirilmesi ve flokun orsa yakasını uzatılıp, ıskota yakasının direğin arkasına getirilerek, büyütülmesi ile mümkün olmuştur. Flokun bu şekilde büyütülmesi aynı zamanda, ana yelken ile flok arasında bir hava akımı yaratarak, ana yelken orsa yakasının rüzgar altındaki vakumu arttırıp, rüzgara yakın seyirlerde ana yelkende daha çok güç oluşmasını sağlamıştır. Günümüzdeki gezi ve yarış yatlarının çoğu, yüzyıllar boyunca gelişmiş bu armaları kullanmaktadırlar. Freedom arma olarak bilinen yeni tip arma ise tüm teknenin kokpitten  bir kişi tarafından yönetilmesi için tasarlanmıştır. Bu arma, genelde arkadaki öndekinden daha kısa olan iki direk ve bunlar üzerinde birer üçgen yelkenden oluşur. Direğin üzerine sarılan bu yelkenler bumba yerine, hafif eliptik formda, yelkenin iki yanından uzanan iki parçadan oluşan bir çubuk ile gerilirler. Yelkenlerin alt kısmı herhangi bir yere tutturulmamıştır ve iskotalar alışılmış şekilde donatılmışlardır. Bu tip arma bazı rating kurallarında uygulansa da, uluslararası açıkdeniz kurallarında yasaklanmıştır.

ARMA GERGİSİ: Tekne armasına direğe yakınlaştırmak için bunun çekilmesine yarayan, kaburgaların bitiminde güvertede duran parça. Armanın direğe yakınlaştırılması ile alt alt serenleri rüzgarla daha ufak açı yapacak şekilde. Öreğin orsa giderken, çekmek mümkündür.

ARMADOR: Teknelerde sabit ve haraketli donanımı kurmak ve hazırlamakta görevli kişi.

ARMADOR MENGENESİ: İki tel halatın uçlarını bir araya getirip, birbirlerine dikmek için belli bir süre bir arada tutmaya yarayan alet.

ARMUZ: Ahşap teknelerde, teknenin yan kısmını ve güvertesini oluşturan kaplamaların arasındaki boşluk. Bu boşluk kalafat kıtığı ile doldurularak, su geçirmemesi için üzerine ziftle kaplanır. Bu işlem yapılırken, kaplamaların ıslandıkça şişecekleri göz önüne alınarak, bunlar arasında ufak bir boşluk bırakılmalıdır. Tekne bir süre su altında bırakıldığında ise, kaplamalar şişerek aradaki kıtlığı sıkıştırır ve böylece tam bir su geçirmezlik sağlanmış olur.

ARMUZ AÇMASI: Teknenin eğimine göre yerleştirilmiş bir kaplamanın, kendisini altındaki keresteye bağlayan çivilerden kurtulup havaya kalkması. Bu terim İngilizcede çatlayan direk için kullanılır. Çatlamış direk bir cirgana bağlanarak tamir edilir veya çatlak çok kötü ise değiştirilir.

ARMUZA KAPLAMA: Ahşap teknelerde uygulanan ve yan tahtaların uc uca getirildiği inşa metodu. Bu inşa metodu ile bindirme kaplamaya nazaran çok daha düz ve yumuşak eğimli bir yüzey elde edilir.

ARYA: Bir halat vasıtasıyla yukarı çekilmiş olan seren, yelken, flama, fors gibi şeylerin aşağıya indirilmesi.

ASILMA: Yatçılıkta ıskota vince dolandıktan sonra boşta kalan ucunu olabildiğince hızlı çekmek.

ASMAK: Demirin, ucundaki halkaya bağlı halatından çekilerek griva babasında asılı kalacak hale getirilmesi. Bu işlemde griva babasına sabitlenmiş iki veya üç makaradan oluşan bir palanga sistemi kullanılırdı. Bu işlem sadece çipolu demirler için gerekliydi, çiposuz demirin icadı ve yaygınlaşması ile tüm teknelerde bu işlem kalkmıştır.

ASTAR: Yelken üzerine dikilmiş, aşınmayı engelleyici ek yelken bezi.

AŞAĞIDA: Güvertede veya güvertenin biraz üstünde, mayna edilmiş.

AŞIRMALI PRAÇILA ARMA: Aşırmalı yelken taşıyan, bir serenin ön ucunun direğin önüne geçtiği yelken sistemi.

AŞIRMALI: YELKEN YAKAAÇAVELASI: Aşırmalı yelkenlerde ön yakayı germek için kullanılan gönder. Rüzgara yakın seyredildiğinde yelkenin ön yakasını mümkün olduğunca önde tutmak için kullanılır.

AŞIRMALI YELKEN SERENİ: Aşırmalı yelkenin takıldığı seren için kullanılan isim. Bazen yelkenin kendisi için de kullanıldığı olur.

AŞOZ: Ahşap parça üzerinde, kaplamaların takılabilmesi için açılan oyuk. Bu terim aynı zamanda fiil olarak da kullanılır. Omurga üzerinde dip kaplamasının, baş ve kıç tahtaları üzerinde ise yan kaplamaların oturacağı aşozlar vardır.

AVARA: Gemi veya sahile yanaşmış bir teknenin karadan hareket etmesi için verilen komut.

AVARA ETMEK: Bir tekneyi, yanaşırken veya başka bir tekne ile çarpışma ihtimaline karşı bir kanca veya çubukla karşılama, yavaşlatma.

AVARYA: Denizde iken tekneden atılan eşyaya verilen resmi isim. Yanlışlıkla suya düşürülen veya tekne battığında su yüzeyinde kalan enkazdan farkı, bunun tehlikede olan bir tekneden yükü hafifletmek için bilerek atılan yük olmasıdır.

AYAK: Yelkenli bir teknenin bir kontrada aldığı yol. Örneğin tam rüzgarın geldiği yöndeki bir noktaya giden bir yelkenli değişik kontralarda, eşit uzunlukta kollar gider. Rüzgarın geldiği yönden biraz kayık olan bir noktaya gidilirken ise bir kontrada uzun kol direğinde ise kısa bir kol gidilir

AYAK TORNOSU: Bir halatın veya palanganın çekilecek ucunun, daha rahat bir yön ve pozisyon da çekilebilmesi veya bir vince gelmesi için, içinden geçirildiği, makara.

AYAKLIK: Afak ahşap teknelerde, kürekçilerin oturduğu oturağı destekleyen, kaplamların iç tarafına çekilen kiriş. Daha ufak teknelerde paraçol olarak da bilinir.

AYI BACAĞI AÇAVELASI: Yatlarda ve ufak teknelerde, rüzgarı arkadan alarak yapılan seyirde flokun iskota yakasının ana yelkenin tersine doğru açmak için kullanılan kısa çubuk. Böylece büyük teknelerde balon basarak sağlanan avantajın bir kısmı sağlanmaya çalışılır. Ana yelken ve flokun iskotalarının birbirini sancak diğerini iskele bordoya doğru açarak yapılan bu seyre ise ayı bacağı denir

AYNALIK: Teknenin kıçını düzleştirmek için kıç bodoslamaya çakılan enine parça.

AYNALIK TAHTASI: Teknenin havuzluğunda yolcuların veya yelkenli teknelerde dümencinin dayanabilmesi için konulmuş tahta parçasıdr.

BABA /BİTA: iskele ve rıhtımlarda tekneleri bağlamak için kullanılan, ağaç veya demirden yapılma kısa sütunlar.

BABA BOYUNDURUĞU: Babaların kullanıldığı zamanlarda, demir halatını bağlamak, demir halatının babadan çıkmasını engellemek için kullanılan güvenlik halatı. Bir tekne demirliğinde, demir halatı babalara dolanıp bağlanır, ondan sonra dolanıp bağlanır, ondan sonra baba boyunduruğu  bu demir halatının babadan çıkması engellenirdi.

BABAFİNGO YELKENİ: Seren armalı teknelerde. Gabya yelkeni üzerine babafingo çubuğuna çekilen yelken. Güvertede yukarı doğru sayıldığında normalde üçüncü, çift gabya basa teknelerde ise dördüncü sıradaki yelkendir.

BABAFİNGO ÇUBUĞU: Seren armalı teknelerde gabya çubuğu üzerine çekilerek direğin üçüncü kısmını oluşturan parça. Daha sonraları bu parçanın üstüne, üzerlerine kuntra kuntrataların çekildiği yeni bir parça daha eklenene kadar babafingo çubuğu bu üç parçanın en üstünde olan idi. Kelimenin İngilizcesinin, serenlere ek destek olması için direk etrafına sarılan ıstralya desteğinden (garland) türediği sanılmaktadır. Dairesel gabyanın üzerine çekilen çubuk doğal olarak gabya çubuğu adını almıştır, İngilizce garland denen ıstralya desteği üzerine çekilen bu parça ise zamanla top gallant’a dönüşen top-garland ismini almıştır.

BABAFİNGO SERENİ TESTEKLERİ: Seren ye-armalı teknelerde babafingo serenin basılıp indirilmesi sırasına sağa sola çarpmasını engellemek için kullanılan, bir ucuna radansa dikilmiş yaklaşık üç kadem (feet) (1m)  uzunluğundaki halat. Bu halatlardan iki tanesi radansalı uçlarından her bir kıç ıstralyaya takılır, diğer uçlarında da babafingo serenine bağlanırlar. Radansalar ıstralya üzerinde yukarı aşağı haraket ederek halatları basılıp indirilirken sereni tutmalarını sağalar.

BADARNA ETMEK: Demir halatnın loça ağzına sürtünüp aşınmasını engellemek için bu halatı eski bir iple sarma. Bu demirin zincirinin kullanılmaya başlanmadan önce gerekli bir işlem idi.

BADARNA ETMEK: Bir halatın suda çürümesini engellemek ve su geçirmez yapmak için katrana bulanmış yelken bezi ile sarılması. Bu işlem sırasında yelken bezi halatın büküm yönünde sarılır.

BAĞLAR: Denizcilikte işlevsel ve dekoratif özellikleri olan binlerce bağ kullanılır. İngilizcede knot, brent ve hitch kelimeleri yakın anlamlarda kullanılsalar da knot (düğüm) genel olarak bağları tanımlar. Çok geniş anlamlarıyla düğüm (knot) bir halatın çımasına (ucuna) yapılırken bağ (bend) iki halatın birbirine, volta (hitch) bir halatı bir nesneye bağlar.

Kullanış amaçlarına göre Knots:

-Halat dikişleri (splicings)

-Piyanlar (whippings)

-Façunalar (lashings)

-Voltalar (hitchs)

-Bağlar (bends)

-Izbarçolar (Bowlines)

Durdurucular (stopperıngs) olarak sınıflandırılırlar. Türkçede ise genel tanımlama olan “bağ” kullanılır. Çünkü gemici bağları “düğüm” değildir. Kullanış amacına göre kolaylıkla yapılıp çözülmelidir. Bir düğüm sürekli iken bağ geçicidir. Gemiciler genel kullanımda halat ip demedikleri gibi bağa da düğüm demezler.

BAĞ: İki halatı birbirine veya bir halatı bir objeye sabitlemek için yapılan düğüm. Teknedeki değişik durumlara göre kullanılan birçok farklı bağ vardır. Bu bağlar yapılırken halatın kısa olan, bağ yapılan yerine çıma denir. Halatın iki ucu arsında kalan, genellikle yüklü taşıyan uzun kısmı beden olarak adlandırılır. Bir halattaki açık bir halka doblindir. Bu halka kapatılırsa kroz olur. Kroz bedenin üzerinden geçerse üstten kroz, bedenin altından geçerse alttan kroz olarak adlandırılı. Bir halatın başka bir halat ya da cisim etrafından geçmesine volta denir.

BAKIRLANMIŞ: Deniz kurtları, midye ve yosuna karşı ahşap bir teknenin gövdesinin ince bakır tabakası ile kaplanması.

BALANÇİNA: Bir çubuğun halat veya telden kurulmuş palanga. Yatlarda, yelken indirilirken veya basılırken bumbanın ağırlığını taşınması için bunun ucuna takılılar. Bazen yelken basılırken rüzgar altındakinin boşlanıp diğerinin bumbayı taşıması için iki tane takıldıkları olur.

BALON: Arkadan esen rüzgardan yararlanmak için yatların ana direği önüne bumbalı veya bumbasız olarak çekilen üç köşeli, hafif yelken.

BALON AĞI: Yarış yatlarında balon yelken kullanıldığında, direk tepesinden baş ıstralyaya doğru çekilen halatlar. Bunların amacı özellikle hafif havalarda balon yelkenin deriye doğru gelip ıstralya etrafına dolanmasını engellemek.

BALTA BAŞLI USKUNA: Gabya çubukları olmayan ve sadece kuru direği bulunan, bir çeşit uşkuna.

BANAVELE DELİĞİ: Seren armalı teknelerin, ön, ana ve mizana direklerinin gabyaları altındaki delik direğinin alt parçasının bitiminde yer alan bu delik, alt taraftan üst kısma ulaşmasını sağlar.

BARBARİŞKA: Bir kasadan veya delikten geçirilmiş bir halatın sonunda durdurucu görevi  görecek şekilde bir yumru oluşturan herhagi bir düğüm. Esasında bu terim gerdel (piyan) cevizinin diğer adıdır.

BARG:  Büyük, düz altlı bir kıyı ticaret teknesi; mavna. Bu tip teknelerde bir ön, bir küçük, arka, bir ana, bir de tepe yelkeni kullanılır, ayrıca salma yerine yanlardan sarkıtılan ağırlık tahtaları vardır. Teknenin altında bir salma olmaması, hem sığ sularda seyri kolaylaştırır hem de tekne karaya oturduğunda bir yana yatmaması sağlanmış olur. Ana yelkenin çekildiği direk güvertede bir yuvaya oturur ve köprülerin altında geçilirken indirilebilir. Bu tip tekneler daha çok  İngiltere’nin güneydoğu kıyılarında ve Thames Nehri üzerinde  kullanılır. Yelkensiz ve makinasız mavna (dumbbarge) ise tekneden karaya veya karadan tekneye yük  çekmek için kullanılır.

BARKO: Genelde üç direkli olan yelkenli tekne

BARKOBESTİYA: Barko benzeri üç direkli bir tekne.

BASKI: Bir ucunda bir daire oluşturan bir düğüm, diğer ucunda  ise bu ucun geçirildiği her hangi  bir yerden bir yerden çıkmasını engelleyecek bir düğüm olan kısa halat.

BASTON: Büyük teknelerde en dış flokun alt yakısını ve babafingo  ıstralyasını teknede açmak için kullanılan civadra  türevi bir çubuk .  İngilizcede uçan baston olarak adlandırılan başka bir tipe ise  uçan flokun ön yakasını tekneden açmak ve başka bir ıstralyanın ucunu bağlamak için kullanılır.

BASTON KÖSTEĞİ: Seren armalı teknelerde bastonun ucundan civadra sakalına doğru inen ve bastonun üzerindeki babafingo ıstralyasının uyguladığı yukarı çekişi dengeleyen tel veya halat.

BAŞ BODOSLAMA ASTARI: Ahşap teknelerin ön kısımlarından, tekne omurgasının yukarı kıvrılmaya başladığı noktadaki sağlamlaştırıcı parça.

BAŞ BODOSLAMA TOPUĞU: Teknenin burun kısmını oluşturan parçanın omurgaya birleştiği nokta.

BAŞ HALATI: Teknenin  başından ileri doğru verilen, teknenin geri gitmesini engelleyen halat.

BAŞ KASARA: Okçuların bulunduğu kamara benzeri yapıdan gelmektedir. Yine eskiden ön güverte altında tayfaların yaşadığı bölüm için kullanılmaktaydı. Ancak günümüzde tayfalar için  daha rahat yaşam mekanları yapılınca kullanımını yitirmiştir. Fakat yine de eski kullanımına dayanarak İngilizcesi, büyük teknelerdeki tayfaların kaldıkları bölümlerin kısım için kullanılır.

BAŞ KIÇ DEMİRİ ATMIŞ: İki demir atmış ve bu demirler sıkıca bağlanmış, rüzgar veya akıntı ile kayma ihtimali olmayan tekne. Örneğin teknenin başının kaymasına neden olacak bir durum olduğunda arka demir halatı gerilerek bu hareketi engeller. Bu durumu düzeltmek için tek yapılması gereken halatlardan birini boşlamaktır.

BAŞ KIÇ OLMA: Yelkenli bir teknenin yavaşlayıp kendi etrafında bir tur atması veya yelkenlerini ayarlamadan tramola atıp dönerek yine eski kontrasına gelmesi. Bu olay tekneyi kullananın hatsı veya rüzgardaki ani bir değişiklik ile olur.

BAŞ VENTO: Ana yelken bumbasının ucundan çift babalara uzatılan halat. Bu halat özellikle hafif havalarda rüzgar arkadan veya yandan alındığında. Bumbanın içeri doğru gelmesini engellemek için kullanılır. Daha çok gizli yelkenli teknelerde kullanılır.

BAŞ (PRUVA): Teknenin en ön kısmı. Kıçtan başa kadar olan uzunluk. Teknenin tam boyunu verir. Bir objenin, teknenin baş kıç doğrultusuna yaptığı açıya belirlemek için de kullanılır. Örneğin şamandıra pruvadan 15 derecede gibi. Pruvada ise teknenin baş kıç doğrultusunda 45 derece açıdaki doğrultu için kullanılır.

BAŞİPİ / PARİMA:  Bir tekneyi iskeleye bağlamak için kullanılan kısa halat. Bu halatın teknenin içinde kalan kısmı ise bir radansa ile teknenin önündeki  bir halkaya bağlanır. Kullanılmadığı zaman daire şeklinde sarılarak dolanması önlenir.

BAŞLANGIÇ MERİDYENİ: Latince primus, ilk ve medius dies, gün ortası kelimelerinden türeyenbu kelime, doğu ve batı yönündeki boylamlarını ölçülmeye başlandığı meridyen için kullanılır. Greenwitch ‘ten geçen başlangıç meridyeninin boylam derecesi 0 kabul edilir.

BAŞLI TEKNE: Ön kısmı normalde daha batık durumda olan tekne.

BAŞTANKARA: Batma tehlikesi geçiren bir teknenin karaya oturması; baştankara yanaşmak (ashore stem on): geminin başının sahile dik gelecek şekilde bir iskeleye yanaşması.

BAŞTARDE: Her bir küreği 6-7 kişiyle çekilen ve 26’dan 30 çifteye kadar kürekle yürütülen eski savaş gemisinden biri. Zamanında en az 600 mürettebatla idare olunan bu tekneler genellikle komutan gemisi olarak kullanılırdı.

BAŞUCU: Deniz astronomisinde, dünya üzerinde duran bir gözlemcinin hemen üzerinde gökyüzündeki nokta. Dünyanın merkezinden ve gözlemcinin bulunduğu noktadan geçen çizgi, tam olarak gözlemcinin başucuna denk gelir.

BAŞUCU UZAKLIĞI: Bir gözlemcinin başucu ile bir gökcismi arasındaki açısal uzaklık. Bu bir gök cisminin gerçek yüksekliğinin yerini tutar ve tüm astronomik navigasyonun  temelini oluşturan astronomik üçgenin bir kenarını oluşturur.

BAŞÜSTÜ: Eski yelkenli teknelerde baş kasaranın  önünde, mürettebat tarafından banyo ve tuvalet olarak kullanılan bölge.

BATIPİYANI: Bir çeşit piyan yapma metodu. Bu metotta düğümde kullanılacak ek ip orta kısmı piyan yapılacak halatın üzerine gelecek şekilde konur ve iki ucuna da halat dolanır. Her yarım turda bir düğüm atılır ve böylece ana halatın her iki yanında çok sayıda düğüm oluşur. Tüm halat bu şekilde sarıldıktan sonra dışta kalan uçlar bir camadan bağı ile bağlanır.

BATIK ŞAMANDIRASI: Batmış bir teknenin işaretleyen ve navigatörleri uzak durmaları için uyaran şamandıra. Günümüzde bu şamandıranın yerine yönleç, lateral veya tehlike şamandırası kullanılır.

BATILARLA AŞAĞI İNMEK: Ümit Burnu’ndan. Avusturalya’ya uzanan 40. İle 50. Güney enlemleri arasında kükreyen kırklar olarak bilinen pasajda seyir etmek.

BATOK: Teknenin arka, alt kısmından yaptığı eğim. Bu kısımdaki eğime göre tekne dar veya geniş kuruzlu olarak adlandırılır.

BATOK HATLARI: Teknenin omurgaya paralel dikey kesitleri.

BAVL: İngiltere’nin Thames Nehri civarında kullanılan bir çeşit yelkenli balıkçı teknesi. Alt kısmı sadece uçlarından bağlı olan bir ana yelken ile küçük bir ön ve üst yelkeni olan bu tekne türü artık balıkçılıkta kullanılmamakla birlikte gezi amaçlı kullanılanları vardır.

BAYIK/BAYGIN: Yüklemesindeki veya yapılışındaki bir hata nedeni ile, çok fazla yatan veya devrilmeden yelken basmayacak halde olan tekne içi kullanılan sıfatlardır.

BAYILMA: Teknenin bir yana doğru yatması için kullanılan terim. Bu hareket, sürekli bir yana yatık kalma ile dalgalı denizde sallanma hareketleri arasında, geçici bir yana yatma hareketidir. Dolayısı ile rüzgar tam arkadan gelmediği sürece, yelkenlerini rüzgar ile dolduran bir tekne rüzgarın gücü ile yana bayılır. Tekne rüzgara doğru dönerek yada rüzgardan açılarak bununla yaptığı açıyı değiştirene ve rüzgarın tekne üzerindeki etkisinin değişmesine neden olana kadar bu bayılma sabit kalır.

BAYILTMA: Teknenin bir yanını temizlemek veya tamirat yapmak için , tekneyi yan yatırarak çalışılacak kenarının havaya kalkması.

BAYRAK UÇKURLUĞU: Bayrakların, direğine bağlı olan ve ucuna mandarın bağlandığı kısımları.

BAYRAKLAR: Uluslar arsı işaret kodu.

BEDEN: Bir halat iki ucundan bağlandığında veya bir halka yapıldığında ortada kalan aşağı doğru sarkan kısım.

BEDEN BAĞI: Bir halatı bir çubuğa bağlamak için kullanılan bağ. Bu bağda halat ikincide kendi sabit kısmı üzerinden geçecek şekilde, çubuk üzerinde iki kez dolanır ve sonra kendi bedeni üzerinde bir kez daha dolanır. Düzgün atılmış bir beden bağı hiçbir zaman kaymaz.

BELİRSİZ KAYALIK: Bir haritada işaretlenmiş ancak hidrografik araştırma ile tam yeri belirlenmemiş olan kayalık veya sığlık.

BELUM: Irak civarında kullanılan tekne. Suyun derinliğine göre kürek veya dibe saplanan çubuklarla kullanılan bu tip teknenin büyükleri 25 kişi taşıyabilir.

BERMUDA (MARKONİ) ARMA: Ana yelkeni üçgen biçiminde ve çok uzun olduğu yelken gurubu. Bu ana yelken üst kısmında, gerildiği uzun direğin ucuna giden ve burada bir makaradan geçip tekrar direk dibine inen bir halat sistemi ile direğe çekilir.

BERTHON TEKNESİ: Edward Berthon tarafından icat edilmiş, tahta çerçeveler arasından gerilmiş  renkli brandadan oluşan katlanabiir bir tekne.

BEŞİK: Genel olarak, bir aletin kullanılmadığı zaman üzerine konduğu yatak.

BIKIN/BİKIN : Genelde fazla deniz trafiğinin olmadığı bölgelerde balıkçı teknelerin ve yatların yardımcı olmak amacıyla kullanılan, sığlık ve kum banklarının yerini gösteren veya karada sabit bir nokta bulunan ve bir limana güvenli girişi gösteren işaret.

BIRAKILMIŞ YÜK: Deniz hukukunda, uçlarından bir şamandıra  bağlanarak  daha sonra bulunmak ve alınmak üzere denize bırakılmış yük. Bazen batmış bir teknenin içinde kalmış yük için de kullanılır.

BİLEŞİK İNŞA: Çelik veya demir iskelet üzerinde ahşap kaplama 19. Yüzyılda  inşa edilmiş birçok klipper tekne ve 2. Dünya Savaşı’na kadar bir çok tekne ve yat bu şekilde inşa edilmişlerdir.

BİLİ: İngiltere’nin doğu sahillerine özgü geniş gövdeli, genelde tek direkli ve dört köşe yelkenli tekne.

BİNDİRME KAPLAMA: Yan kabuğu oluşturan tahtaların üst süte bindiği tekne inşa metodu. Büyük teknelerde bu tür inşa çok büyük bir sürtünme alanı yarattığından daha küçük teknelerde kullanılan bir metottur.

BİNKOD: Portekiz’de kıyı balıkçılığında kullanılan bir çeşit yelkenli teknenin İngilizce ismi.

BİNMEK: Denizcilikte birçok anlamda kullanılan bir fiil. Örneğin demir tam dibe oturup tekneyi tutmaya başladığında “tekne demire bindi” denir.

BOCİ/BOCA: Bir tekenin rüzgârı arkasına alarak dönmesi ve kontra değiştirmesi.

BOCİLEMEK/BOCİ TRAMOLA: Teknenin başının rüzgâra üstünden döndürülerek kontra değiştirildiği tramolanın tersi olan, teknenin rüzgâr altına doğru çevrip rüzgârı arkasından alarak kıçı üzerinde döndürülmesi kontra değiştirilmesi. Kavança atma.

BOCİ SEYRİ: Iskotaların hemen hemen tamamen boşlandığı ve teknenin arka tarafından doğru gelen bir rüzgârdan tamamen yararlanabilecek şekilde yapılan seyir. Apaz seyri, bu terim tam arkadan değilde kemerin arkasından gelen rüzgârla seyir için kullanılır. Bu seğire girmek için ıskotalar boşlanır ve teknenin burnu rüzgârdan açılır, uzaklaştırılır.

BOCURGAT: Büyük yük teknelerde, demir çekme gibi ağır işlerde kullanılan silindirik disk, vinç. Bu disk silindirin ortasında bulunur, elektrik veya buharla çalışır. Küçük teknelerde bunun yerini ırgat almıştır. Irgat ile bocurgat arasındaki tek fark, bocurgat dikey konumda iken ırgatın yatay pozisyonda olmasındandır.

BOCURGAT HALATI: Ortasında bir muni kasa, bir ucunda bir radansa ve diğer ucu dikilmiş olan halat. Bunun amacı, elle demir çekilmesi gibi durumlarda bir bocurgatın kollarını birbirine bağlamaktır. Halatın ortasındaki muni kasa bir kolun ucuna geçirilir ve halat her kolun ucuna iki tur dolanarak tüm bocurgat ve kolları bocurgat ile bocurgatın etrafına sarar. Bocurgatı kollarının yanı sıra bu halattan da çevirmek mümkün olur ve bu sayede daha çok adam bocurgatı çevirmeye yardım edebilir. İngilizcede her ön çarmıkı da bu isimle bilinir.

BOCURUM YELKENİ: Güzel bir rüzgârda yararlanabilmek için basılan cunda yelkeni benzeri bir yelken.

BODOSLAMAYA DOĞRU: Teknenin ö kısmına doğru veya teknenin ön kısmında. Bir bölümden ziyade bir yönü belirten bir terimdir.

BOFOR RÜZGÂR ÇİZELGESİ: Rüzgârın gücünü tanımlamak için kullanılan 0’dan 12’ye kadar bir çizelge. En düşük kuvvet alan 0 kuvvette deniz çok sakin ve ayna gibi bir yüzeye sahiptir en kuvvetli olan 12 kuvvette ise 65 knot (not okunur) üstünde hızla rüzgâr eser ve dalgaların tepesindeki suyu uçurarak görüşü oldukça azaltır.

BOĞATA: Etrafı yağlanmış ve ortasında üç delik olan yuvarlak tahta parçası, eski teknelerde, çarmıkların ucu., güverte üzerindeki metal bir parçaya bu boğatalar ile tutturulurdu. Boğata üzerindeki deliklerinden üç tur geçirilen bir halat ile bir çeşit palanga oluşturulur ve bu palanga ile çarmıklar gerilirdi. Istralyayı germek için kullanılan ortasında tek bir tahta makaraya da eskiden boğata denirdi.

BOİR: Hollanda’daki kanallarda kullanılan, gövde ve arka kısmını elma şeklinde ve yuvarlak olan bir çeşit tekne.  

BONAVANT: İkinci mizana direği olarak adlandır ılınan. Dördüncü bir direğe çekilen mizana yelkeni.

BORA: Adriyatik denizinde esen, şiddetli kuzeydoğu rüzgârı. Dağlardan gelen soğuk havanın denize yaklaştıkça hızlanması ile oluşur.

BORDA: Bir tekne, güvertesinin orta kısmından başa ve kıça doğru yaptığı yukarı eğim. Teknenin orta noktasının en yüksek nokta olup da, güvertenin baş ve kıça doğru belli bir eğimle alçalmasına ise tam çalım denir. Bazı gezi ve okyanus yarışı yatları, teknenin baş kısmında daha geniş yer edinebilmek için bu prensiple inşa edilmişlerdir.

BORDA KUŞAKLARI: Dingi veya ufak teknelerin küpeştesinin alt kısmında, teknenin boyunca uzanan, tekneyi çarpma ve sürtünmelere karşı koruması düşünülmüş hafif eğimli ahşap veya plastik parça.

BORDA MATAFORASI: Sandalların bağlanması için, bağlı veya sakin suda demirli bir teknenin yanından yatay olarak uzatılan çubuk. Bu şekilde sandallar, hem tekneye değmez, hem de kullanıma hazır durumda olurlar.

BORDO ÖN KAPLAMA: Teknenin ön kısmından güvertenin puruvaya bağlandığı yerdeki kaplamalar. Burası, tekne dalgalara çarptığında en çok etkiye maruz kalan yer olduğundan bu parçalar diğerlerine nazaran daha kalındırlar.

BORDO SARKITMA SALMASI: Sarkıtma salmanın ilk örneklerinden sayılan, ön kısmındaki bir vida etrafında dönebilecek şekilde düztabanlı sahil teknelerinin her iki yanına konulan, tahta parçası.  Rüzgâr altından sarkıtılarak teknenin sürtünmesini artırarak, rüzgâra dar bir açıyla seyir ederken yana kaymasını engeller. Tekne dönerek kontra değiştireceği zaman bir yanda inik olan parça kaldırılıp, yeni kontrada rüzgâr altı olan taraftaki diğer parça indirilir.

BOYUT: Orijinalde, bir kerestenin standart hale getirildikten sonraki ölçütleri anlamına gelen bu terim, günümüzde bir teknenin inşasında kullanılan tüm parçaların ölçülerini kapsar.

BÖLGE ZAMANI: Dünyanın meridyen boylamları ile ayrılmış, içlerinde aynı saatin geçerli olduğu bölümlerinden her biri. Güneş her meridyen boylamı üzerinde o bölgenin yerel öğle saatinde geçe; 4 dakika sonra bir sonraki boylama ulaşır ve bunu da kendi yerel öğle saatindi geçer.

BRİK: Her iki direği de seren armalı iki direkli yelkenli tekne. Ön direği seren arma, arka direği sübye armalıdır.

BROŞ ATMAK/BROŞA GİRMEK: Bir yelkenli teknenin, rüzgâr tam arkadan veya kıç omuzluktan gelirken, rüzgâra doğru dönme isteği bu istek tekneyi bir anda rüzgâra çevirerek tehlikeli bir pozisyonda rüzgâra dönme isteği. Özelikle eski seren armalı teknelerde, arkadan esen kuvvetli rüzgârdan tam yararlanmak için tüm yelkenlerin açılması ile broş atma sık sık yaşanan tehlikeli bir olaydı. Broş atan tekne bir anda rüzgara döner ve yelkenkleri tersten dolarak direklerin kırılmasına ve teknenin batmasına yol açabilirdi. Sübye armalı teknelerde de daha az olmakla beraber broş atma tehlikesi vardır.

BUDÜ TAMAMI: Bir noktanın batısı veya doğusundaki başka bir nokta ile arasındaki uzaklık. Eğer bu uzaklık aynı enlemde ise o zaman budü tamamları, boylamlarının kosinüsü ile enlemlerinin dakika cinsinden yay farkının çarpımına eşittir.

BUMBA: Yelkenin alt kısmının bağlandığı direk parçası. Seren armada, cunda yelkeni ve bazı alt yelkenlerde, seren kollarından uzatılan geçici bumbalar kullanılır. Bu geçici bumbalar sadece çok hafif rüzgârlarda, yelkenlerin mümkün olduğunca çok açabilmek ve mümkün olduğunca rüzgâr yakalamak için kullanılırlar. Ancak sübye armalı teknelerde, uskunaların ön ve mizana yelkenlerinde, yavl ve keçlerde, bumba sürekli kullanılır. Bumba, ön kısımda kaz boynu denilen bir parça ile direğe tutturulur ve bumbanın sonuna veya arka kısmına bağlanan ıskota ile yelken kontrol edilir.

BUMBA BASAKIS PAKANGASI/PUPA PALANGASI: Ufak yarış tekneleri ile yarış yatlarında, ana yelken bumbası yana doğru açıldığında yukarı kalkmasını engelleyen palangaya verilen isim. Bu palanga sayesinde yelken aşağı doğru bastırılır ve rüzgârdan daha etkili yararlanmak mümkün olur.

BUMBA ÇEMBERİ: Bumbanın çevrilmesi ile ana yelkenin bunun etrafına sarılarak küçültülmesi sistemi olan yatlarda, bumba üzerinde, ıskotaların takılması ve bu işlem sırasında dolanmaması için yapılmış parça

BUMBA GERGİSİ: Seren armalı teknelerde rüzgar arkadan gelirken donatılan bir halat. Bu halat ile ön yelkenlerin ıskota yakaları alt cunda yelkenleri bumbalarının ucuna doğru gerdirilir ve böylece yelkenlerin tam olarak açılıp rüzgarla dolmasını sağlar.

BUMBA GÜVERTESİ: Büyük teknelerde kullanılmayan bumbaların konulduğu, genelde ön ve ana direk arasındaki boşluk. Büyük teknelerin sandal veya filikaları da boşlukta, bumbaların üzerinde dururdu.

BUMBA KAZ BOYNUZU:  Bumbanın ucunda, direğe bağlanmasını sağlayan metal parça sadece sübye armalı teknelerde veya seren armalı teknelerde randa yelkeni ile kullanılırlar. Bu parça Bumbanın sağa sola hareketini ve bazen de yukarı aşağı hareketine imkân sağlar.

BUMBA MAKARASI: Yelkenli teknelerde bumbanın arka kısmında bulunan ve camadan iplerinin geçirildiği makara.

BUMBA PALANGASI: Ufak yelkenlilerde bumba üzerindeki bir noktadan direğin dibine uzanan ve bumbayı aşağı bastırarak daha düz bir yelken alanı elde edilmesine sağlayan palanga. Genelde yarış teknelerinde görülen bir sistemdir.

BUMBA YASTIĞI: Sübye armalı teknelerde, genelde teknenin arka kısmında arka bulunan,  tekne demirli veya karadayken, bumbanın üzerine sabitlendiği tahta parçalar. Bunlar u biçiminde  parçalar veya x biçimli sehpalar şeklindedir. İngilizcede bunu sadece crutch veya gallows da denir.

BURANDA BAĞI: Bir halatın kendi bedeni etrafında birkaç kez dolanması ile atılan düğüm. Halattın sonunda bir kasa olmadığı sürece bu düğüme basit bir düğümle başlanır ve genelde yelkenlerin toplandıktan sonra bağlanması için kullanılır.

BURMALI KANCA: Bir halatın yapılarak, halatın ucunda iki göz oluşmasını sağlayan bağ. Bu bağın oluşturduğu daireler, yük kaldırma işlerinde kullanılmak üzere, bir kanca geçirilir.

BUSS: 17. ve 18. Yüzyılda kullanılan, 50, 70 tonluk, iki ve ya üç direği ve her direğinde seren yelkenlerin bulunan bir çeşit balıkçı teknesi.

BUYS BALLOT KURALI: Dairesel bir fırtınanın merkezinin yönünü bulmak için kullanılan. Hollandalı meteorolojist C, H, D, Buys Ballot tarafından bulunmuş pratik kural. Buna göre fırtınanın merkezini oluşturan alçak basınç merkezinin 90 ile 135 derece arasında kuzeye yarımküre sağında, güney yarımkürede solundadır. Başka bir deyişle kuzey yarımkürede açık denizde gerçek rüzgara yüzümü dönünce sancak tarafım daima alçak basınç alanındadır.

BUZDAĞI: Yüzen buz kütleleri. Kuzey yarım küredeki buz dağlarının çoğu Grönland’daki Disko Körfezi’nden gelir. Kuzey Grönland dağlarının büyük bir kısmı buzlarla kaplıdır ve bunlar dağlardan yavaşça aşağı kayarak en sonunda kopar ve denize ulaşırlar. Açık Denize doğru kayar ve buradan Labrador Akıntısı ile güneye doğru sürüklenirler. Ortalama iki yıl boyunca erimezler ve ikinci yazlarının sonunda yolculuklarının en güney noktası Newfounland  açıklarındaki Büyük Bank’a ulaşırlar. Büyük buz dağlarından kopan ve küçük olmaların rağmen gemiler için tehlike arz eden buzullar cumidiye adı veilir. Yüzen bir buz dağının sadece dokuzda biri su yüzeyinde kalır.

BÜKÜM: Halat yapımı ile ilgili, halatın yapılışı sırasındaki metodu belirten bir terim. Tek bükümlü halat liflerin bükülmesinde meydana gelen tek bir koldan oluşur. Yoma bükümlü halat üç kolun bunları oluşturan liflerin büküldüğü yönün tersine bükülmeleri ile yapılır. Sırım halat ise üç tane yoma bükümlü halatın birbirleri üzerinde sarılması ile oluşur.

BÜKÜM: Halatı oluşturan kolların kıvrıldığı, büküldüğü yön.

BÜKÜM ARALIĞI: Bir halatı oluşturan kollar arasındaki açıklık. Bu açıklık halatın bükümlerinin sıkıldığı hakkında bir ölçü oluşturur. Açılık ne kadar azsa halat o kadar sıkıdır. Eğer halat uzun zaman kullanılır ve kollarının sıkıldığı azalırsa bu açıklık artar.

BÜLBÜL: Bir palanga sisteminin tirentisini bağlamak için makaranın ucuna yapılmış ek halka.

BÜYÜK DAİRE: Bir küre yüzeyine çizilebilecek en büyük daire. Dünya için düşünüldüğünde meridyen ve ekvator birer büyük dairedir ve bunların merkezleri aynı zamanda da dünyanın merkezidir, dolayısıyla dünyanın çevresini dolaşan ve merkezi dünyanın merkezinde olan her daire bir büyük dairedir. Bu tip daireler navigasyonda çok önemlidir. Dünya yüzeyindeki iki nokta arasındaki en kısa yol bu iki nokta arasındaki en kısa yol bu iki noktadan geçen büyük daire üzerindedir. Kablosuz sinyal ve yön bulma araçları da büyük daire yolunu izlerler.      

BÜYÜK DAİRE SEYRİ: Aralarında kara veya daha başka bir engel olmadığında, ayrılış ve varış noktaları arasındaki en kısa yolu izleme. Bir küre üzerinde iki nokta arsındaki en kısa yol onları birleştiren ve merkezi kürenin merkezinde olan dairedir. Dünya söz konusu olduğunda bu daire büyük dairedir ve kalkış ve varış noktalarını birleştiren büyük daire üzerinde seyreden bir tekne bu iki nokta arsındaki en kısa yolu seçmiş olur. Ancak bu iki nokta büyük daire olan ekvatorun üzerinde ayrılmadan batıya veya doğuya gitmek mümkündür. Tekneler büyük daire üzerinde kalması için sürekli eğri takip etmesi ve rotalarını düzeltmek zorundadırlar.

BÜYÜK FİLİKA: Büyük bir teknede taşınan ufak botların en büyüğü.

BÜYÜK GÖRÜNMEK: Hafif sisli havalarda oluşan ve objelerin olduklarından daha büyük görünmelrine neden olan ışık olayı. Bu olay özellikle sisin içinden gözüken tekne veya karanın büyük görünmesi şeklinde olur.

BÜYÜK YANSIMAK: karanlık bir arka plan önündeki parlak objelerin olduklarından daha büyük, parlak bir arka plan önündekilerin ise olduklarından daha küçük görünmeleri. Astronomik navigasyon için güneşin yüksekliğinin ölçülürken, güneşin bu şekilde daha büyük gözükmesi hesaba katılmalıdır. Aynı şekilde ayın yüksekliği hesaplanırken de buna dikkat edilmelidir.

BÜYÜK KÜREK: Yelkenli teknelerde, rüzgar bittiğinde kullanılmak üzere taşınan büyük kürek. Motorların genel kullanımından önce tüm büyük yelkenlilerde en azından böyle büyük bir kürek taşınırdı.

BÜYÜK VELENA: Sübye armalı teknelerde ön velena yelkeni için kullanılan isim. Bu tip yelkenlerin en büyüğüdür ve modern teknelerdeki cenovaya karşılık gelir.

CAKAS-BARK : Öndeki iki direk kabasorta, arkadaki iki direk sübye armalı olan dört direkli tekne. 19. ve 20. yüzyıllarda özellikle Ümit Burnu’ndan Şili limanlarına yapılan ticaret için kullanılmıştır. Sahipleri ve kaptanları tarafından bu bölgedeki fırtınalı havalara dayanıklılıkları yüzünden tercih edilirlerdi.

 

CAKI POL : Modern tasarımlı yatlarda balon yelken ıskotasının yana doğru hareketini kontrol eden halatın puntellere dolanmasını engellemek için kullanılan metal çubuk. Bu çubuk direkten geriye doğru çıkar ve sadece balon bumbası çok önde, ıstralyaya yakın olduğunda kullanılır.

 

CAM TAKVİYELİ PLASTIK: Fiberglas.

 

CAMADAN: Camadan halatları ile bağlanarak yelkenin işlemez hale getirilen bölümü. Böylece çok sert havalarda yelken alanı küçültülmüş olur. Seren armalı teknelerde gabya yelkenine kadar olan yelkenlerde iki camadan halatı vardır, dolayısı ile bu yelkenlere iki kez camadan vurulabilir. Gabya yelkenlerinden daha yukarı çekilen yelkenlerde normalde camadan halatı yoktur ve bu yelkenler rüzgar çok arttığında mayna edilir veya aşağı indirilir. Sübye armalı teknelerde kullanılan giz ve bermuda tipi yelkenlerde genelde üç camadan halatı seti vardır. Üçgen şeklindeki ön yelkenlerde ise camadan donanımı yoktur ve bunlar hava sertlediğinde, ya orsa yakaları üzerine sarılırlar ya da daha ufak bir yelkenle değiştirilirler. İlk camadan, seren armada yelkenin üst kısmındadır ve serene vurulur, sübye armada ise yelkenin alt kısmındadır ve bumbaya vurulur. Sadece yatlarda kullanılan başka bir camadan vurma metodunda ise, bumba çevrilerek yelken istenen miktarda bunun üzerine sarılır.

 

CAMADAN ASTARI : Seren armalı teknelerin yelkenlerinde, camadan halatlarının geçtiği yerlere dikilen ek yelkenbezi. Camadan vurulduğunda buraya binen yükü karşılamak için dikilirler.

 

CAMADAN BAĞI : İki halatın, düğüme giriş ve çıkış uçları(çıma) aynı tarafta kalacak şekilde bağlanması. Camadan bağı, özellikle aynı kalınlıktaki iki halatı, örneğin camadan halatlarını birbirine bağlamakta kullanılır. Denizde kullanılan en yararlı ve yaygın bağlardan biridir.

 

CAMADAN ÇÖZMEK : Bir yelkenin camdan halatlarını çözerek, alanını tekrar eski haline getirmek.

 

CAMADAN HALATLARI İPLERI : Bir yelkenin camadan astarlarından geçirilmiş, camadan vurmaya yarayan halatlar. Camadan astarının pek bulunmadığı sübye armada ise bu halatlar doğrudan yelkene bağlanır. Her iki durumda da bu halatlar yelkene kazayağı ile tutturulur.

 

CAMADAN MATAFYONU MORIZESI : Seren armalı tekne yelkenlerinde, camadan astarı üzerinde, gradin halatına dikilen radansalar. Camadan vurulacağı zaman, bu matafyonla yukarı doğru çekilerek serene bağlanır. Sübye armalı teknelerin yelkenlerinde ise yine camadan halatlarının bağlandığı bu matafyonlar, camadan vurulduğunda yelkenin yeni ıskota ve ön yakasını oluştururlar.

 

CAMADAN VURMA : Bir yelkenin alanını azaltma işlemi. Latin yelkenlerde, yelkenin gerili olduğu üst direk parçasının -serenin- alçaltılması ve yelkenin ve yelkenin üst kısmının bu direğe ile yapılır. Verev camadan (balance reef to) ise dört köşeli yelkenlerde kullanılan ve yelkenin köşeden köşeye katlanarak alanının azaltılması işlemidir. Bu şekilde camadan vurulunca dört köşeli olan yelken üçgene dönüşür. İspanyol camadanı bir diğer adıdır.

 

CAN HALATI : Fırtınalı havalarda, güvertedekilerin denize düşmemek için tutunabilecekleri, tekne boyunca gerilmiş halat. Yatlarda ise ön ve arka kısımlarda, üzerlerine emniyet halatlarının takılabileceği halatlar gerilir.

 

CAN KURTARMA BOTU VE CAN KURTARMA : Özellikle can kurtarma amacı ile yapılmış tekne veya kurtarma operasyonunda kullanılan herhangi bir tekne için verilen ad. Denizde can kurtarma ile ilgili ilk organizasyon İngiltere tarafından 1700’lü yıllarda başlatılmıştır. İlerleyen yıllar içinde bu organizasyon defalarca yeni isimlerle anılmış, bilimsel gelişmeler ışığında yöntemlerini, cihazlarını ve uygun tekne tipini geliştirmiştir. Güncel adı Ulusal Can Kurtarma Botu Enstitüsü olan bu kurumun, günümüzde benimsediği tekne tipi 17m boyunda, 25knot üzeri hızlara ulaşabilen ve her havada güvenli seyir yapma imkanı  veren bir modeldir. Bu tekne kıç tarafda, vinç yardımıyla suya indirmeye hazır halde, yüksek beygirli motora sahip bir şişme botu ve tekneden tekneye kurtarma için varegele denilen bir sistemi de üzerinde bulundurmaktadır. Ayrıca çağımızda helikopterlerde kurtarma faaliyetlerinde önemli bir araç olmuştur. Bugün her ülke bazı farklılıklar göstermekle beraber temelde resmi, yarı resmi ve gönüllük esasına dayalı kurumlar üzerinden denizde kurtarma faaliyeti yürütmektedir. Ülkemizde Sahil Güvenlik Komutanlığı, Kıyı Emniyeti(KİT), Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü(KEGKİ) resmi kurumlar olarak çalışırken Denizde Arama Kurtarma(DAKSAR) ise gönüllü olarak denizde kurtarma faaliyetleri yürütmektedir. Denizde arama kurtarma konusunda en yetkili kurum Sahil Güvenlik olup; mayday, sos, panpan çağrılarını devamlı olarak takip eder ve böyle bir durumda ilk haberdar edilmesi gereken kurumdur.  Sahil Güvenlik gerekli gördüğü şekilde diğer kurumlarla yardımlaşır ve organizasyonu yönetir.

 

CAN KURTARMA VAREGELESI : Yelkenbezinden dikilmiş, tekne karaya oturduğunda ve batma tehlikesinde olduğunda, teknedekileri transfer etmek için kullanılan çember şeklindeki can simiti. Üzerinde bacak geçirmek için oturağa benzer bir kısım bulunan bu can simiti, karaya oturan tekneye atılan bir halat üzerine konulan bir makaraya bağlanır. Daha sonra tekne ve kara arasında bir daire yapan, yine makaraya bağlı ikinci bir halat ile varagele tekne ve kara arasında çekilerek kazazedeler transfer edilir.

 

CAN SALI: Esas olarak bir enkazda hayatta kalabilmek için müsait ahşap parçalardan yapılan sal. Günümüzde bir çok teknede benzer amaçla kullanılmak üzere şişme botlar bulundurulmaktadır.

 

CAN SİMİ : İnsan vücudunu su yüzeyinde tutacak şekilde yapılmış şamandıra. Bu genelde üzeri yelkenbezi ile kaplı yuvarlak halka şeklinde bir mantardır. Ancak bazıları haç şeklindedir ve bakırdan yapılmışlardır. Üzerlerinde suya değdiğinde yanmaya başlayan ve yaklaşık 20 dakika yanan kalsiyum fişekler vardır. Bu can simitleri bir insanın ağırlığını su yüzeyinde tutacak kapasitededir. Ufak teknelerde can simiti, denize düşen birine atıldığında tekneye çekmek kolay olsun diye, bir halat ile tekneye bağlanmıştır. Uluslararası yarış kurallarına göre, birçok yat sınıfında, ekipten denize düşen birinin yerini işaretlemede kullanılmak üzere bir işaret şamandırası bulundurmak mecburidir.

 

CAN YELEĞİ : Sırta giyilen ve denizde vücudu dik tutarak denize düşmüş bir kişinin hayatta kalmasına yardımcı olan yelek. Genelde karbondioksit içeren bir silindir aracılığı ile otomatik olarak şişirilir.

 

CENOVA: Yarış ve gezi yatlarında, hemen hemen herzaman bermuda tipi yelken ile kullanılan büyük ön yelken. En önemli özellikleri, büyüklükleri normal ön yelkenlerden (örneğin floktan) ve genelde ana yelkenden de daha büyüktürler. Iskota yakaları çok uzundur ve nerdeyse ana yelkenin ortasına kadar gelir, alt kısımları ise teknenin yan kısmına paralel uzanır. Yaptığı etki açısından flok ve ön ıstralya yelkeninin gücünü tek bir yelkende toplar. Tekne üzerindeki ana gücü ön kısma çekmesinin yanı sıra, ana yelkene doğru uzanarak bu yelken ile arsında bir tünel yaratıp ana yelkenin ön yakası üzerindeki rüzgar akımını ve tekneyi öne doğru çeken vakum gücünü arttırır. Bu çekim hakkında daha detaylı bilgi için bakınız; akışkan dinamiği.

 

CEVAP FLAMASI : Denizde bayrak işaretleri ile haberleşirken, gelen mesajın anlaşıldığını belirtmek için kullanılan, kırmızı beyaz şeritli işaret bayrağı. Mesaj tamamen anlaşılana kadar bayrak direk ortasına kadar çekili tutulur. Bu bayrak hem askeri hem de ticari gemilerin kullandığı uluslararası sinyal kodunda geçerlidir.

 

CEZAYIR TRAMOLASI ATMA : Seren armalı bir tekneyi tramola atmasına izin vermeyecek kadar çok rüzgarlı ve dalgalı havada önce pupaya çevirip sonra kavança atarak tekrar orsaya sokma manevrası. Böylece istenen ama yapılamayan manevra tramola yerine kavança ile yapılmış olur.

 

CIRGANA -CIRGANA: Bir tarafı iç bükey bir tarafı dış bükey olan tahta parçası. Tam direğe oturacak biçimdeki bu parça, direğin hasar görmüş yerine, iki yandan metal bantlar veya halat ile bağlanır ve böylelikle direğin kırılması halinde bu parça direği tutar.

 

CIRGANA SARMAK : Hasar görmüş bir direk etrafına konan cirganayı bir halatla bağlamak.

 

CIRGANA YAPMA: Bşr direği, zarar görmüş olduğu bölümlerde, bir cirgana bağlamak sureti ile sağlamlaştırma. Kırılan direkler, yedek direk olmadığı zamanlarda, geçici olarak cirgana  ile tamir edilebilir.

 

CIVADRA : Büyük yelkenlilerde pruvadan ileri doğru uzanan ve ucuna flok yelkenin bağlandığı çubuk. En ön flokun basılması gerektiğinde civadra, flok bastonu denen ve ucuna ön flokun bağlandığı bir parça ile uzatılır. Civadra iki çarmık ile teknenin yanlarına ve mistaço denen bir halatla da teknenin alt ön kısmına sabitlenmiştir. Müze ya da eğitim amaçlı kullanılan büyük yelkenli tekneler dışında artık günümüzde bermuda armalı modern teknelerde civadraya rastlanmaz. Bazı teknelerde yelkenlerin bir uçlarını bağlamak için bodoslamadan uzatılan parçalar, eski civadranın yerini tutmaktadır.

 

CIVADRA AÇISI: Civadranın yatay ile yaptığı açı. Eski teknelerde civadraher zaman yatayın çok üstüne kadar dikilirdi. Sonraları iki ve üç direk kullanılmaya başlanması ile ön direğin ön ıstralyası görevini görmeye başladı.

 

CIVADRA BANTI : Üzerinde mistaço ve civadra çarmıklarının bağlanması için delikler bulunan, civadranın yan kısmındaki demir bant.

 

CIVADRA FELENKİ : Civadranın ana tahtası.

 

CIVADRA GÜVERTE BİLEZİĞİ : Civadrayı tekne pruvasına bağlamak için kullanılan demir kelepçe. Bu kelepçe üzerinde, civadra sabitlendikten sonra demir halatına yön vermeye yarayacak, iki yuvarlak vardır.

 

CIVADRA ISKAÇASI : Teknenin pruvasında güverte üzerine konmuş olan civadrayı destekleyen ahşap parça. Bunun amacı, civadranın çalışmasından dolayı güvertede oluşabilece herhangi bir aşınmayı engellemektir.

 

CIVADRA SAKALI : Flokların alt yakalarının bağlandığı, civadra ucundaki  flok bumbasını aşağı doğru gerdiren halatları geren ve ucu civadranın altına dayanan dikme. Flokların bumba üzerindeki yukarı doğru olan çekim güçlerini kompanse etmek için kullanılan halatları gerdiğinden oldukça önemli bir parçadır. Civadra altındaki aşağı doğru sarkık pozisyonu ismini de açıklar.

 

CORBIE’NİN TEYZESI : İskoçya’nın kuzey doğusundaki balıkçılar tarafından St.Elmo ateşi veya gemici nuruna verilen isim.

 

CQR : İkinci dünya savaşından hemen önce icat edilen, daha çok küçük tekne ve yatlara yönelik tasarlanmış bir demir türü. Bu demirde tırnak arkaya doğru kıvrılmış bir üçgen şeklindedir ve demirin ana bedenine bir pim ile bağlanır. Tırnak bu pim etrafında belli bir ölçüde dönebilir. Cqr tip demirde çipo yoktur, ancak demir dibe ulaştığında, halatında yapılacak kısa bir çekme ile demir otomatikman ters döner ve tırnakların dibe doğru saplanması sağlanır. Aynı ağırlıktaki bir balıkçı demirinden çok daha iyi tutar ve çiposu olmadığı için demirin halata dolanması gibi sorunlar yaratmaz. Cqr demiri, özellikle büyük yapıldığında, saklamada çok yer kapladığı için büyük teknelerde tercih edilmez, ancak küçük tekne ve yatlarda oldukça verimlidir ve çok kullanılır. Cqr tipi demir ABD’de plow adıyla anılır.

 

CUMBALI KILIT : İki demir atıldığında bir demir zincirini teknenin burnundan çekmek için kullanılan hafif eğimli kilit. Atılan iki demir halatının teknenin hareketleri ile üst üste gelip karışmaması için bir fırdöndü (karamusal) kullanıldığında takılır.

 

CUMUDIYE : Yüksek kuzey veya güney enlemlerinde rastlanan, suda yüzen alçak buzdağı. Bunlar suya yakın ve karanlık oldukları için görülmeleri çok zordur. Cumudiyeler, büyük buzdağlarından kopan parçaların akıntı ile ayrılmaları ile oluşur.

 

CUNDA : Yatay serenlerin her iki taraf uçları ile direk, çubuk ve gönderlerin uç tarafları.

 

CUNDA BUMBASı ÇEMBERLERI : Seren armalı teknelerde, üst seren kollarının ucuna takılan ve cunda yelkeninin kullanılması ile rüzgardan daha iyi yararlanma imkanı olduğunda, bu yelkenin açılması için çıkartılan bumbanın içinden geçtiği demir çemberler.

 

CUNDA MARSİPETİ, MARSEPETİ : Seren yelkenlerin toplanması veya camadan vurulması sırasında yelkenin dış köşesinde duran adam tarafından kullanılan, serenlerin ucundaki kısa halat. Bu halatın bir ucu bumba kazboynuna sabitlenir, diğer ucu ise seren vardavelasına bağlanır.

 

CUNDA YELKENİ : Arkadan gelen uygun rüzgarda kare yelkenlere ek olarak çekilen yelken. Bu yelken seren kollarının ucundaki bir çemberden geçirilerek ileri doğru uzatılan bumbalar sayesinde açılır. Cunda yelkenleri genelde gabya ve babafingo çubuklarına çekilir. Gabya çubuğuna çekilen cunda yelkeni üst ve alt gabya yelkeni boyunca uzanır. Bu yelkenler ilk olarak 16. yüzyılın başlarında kullanılmaya başlamıştır.

ÇAĞRI İŞARETİ : Mors alfabesinde kullanılan, sayı ve harflerden oluşan tanıma işareti. Gemilerin navigasyonda kullanmaları için, bir verici aracılığıyla kendi pusula derecelerini yayımlayan işaretlerin bu tip tanıma kodları vardır. Sinyalin başına gelen bbu kod sayesinde alınan pusula derecesinin hangi işaretten geldiği anlaşılabilir.

 

ÇAKAR IŞIK : Bir fener, fener gemisi veya ışıklı şamandıra tarafından gösterilen, birbirilerini ayıran karanlık süresinin kendilerinden daha uzun olduğu çakışların gösterildiği navigasyon ışığı.

 

ÇALIM : Bir tekne direğinin, dikeye göre yaptığı açı. Bazen teknenin baş ve kıç kısmının dikeye yaptığı açı için de kullanılır.

 

ÇALKANTI : İki akıntının karşılaştığı veya kanalın denize birleştiği yerde oluşan ufak ve karışık dalgalar. Düzensiz bir dip veya karışlaşan akıntılar nedeniyle deniz yüzeyinin karışık, dalgaların kırılması (overfall) için de bu terim kullanılır.

 

ÇAMUR KANCASI : Denizcilerin demir için kullandıkları takma isim.

 

ÇANAKLIK: Kargalık.

 

ÇANLI ŞAMANDIRA : Üzerinde demir bir kafesi çinde asılı bir çan bulunan konik veya küresel şamandıra. Denizin hareketi ile kendiliğinden çalan çan denizcileri şamandıraların bulunduğu sığ sulara karşı uyarır.

 

ÇAPA TAHTASI : Ahşap teknelerde ekstra sağlamlık gereken yerlerde teknenin kenarlarına çakılmış ek tahtalar. Bu tahtalardan hemen küpeşte altına, tekneyi gel git olan yerlerde suyun alçalıp kabarmasıyla iskeleye sürtünmesinden oluşacak zararlara karşı korumak amacı ile çakılmış olanları bordo kuşakları olarak bilinir. Bu kuşaklar tekneyi başka teknelerin darbelerine karşı da korur.

 

ÇAPARIZ: Diğer bir teknenin tam önünde rüzgar veya akıntı ile giden başka bir teknenin pozisyonu için kullanılan terim.

 

ÇAPARİZ : Denizcilikte doğru gitmeyen, engelleyici, kötü anlamında, çeşitli durumlar için kullanılan terim. Örneğin demiri çapariz olmuş bir teknede, atılmış olan iki demirin halatlarının dolanmış olması kastedilir. Altı yosun ve midye tutmuş bir tekne için veya teknenin gitmek istediği yöne gitmesine izin vermeyen bir rüzgar veya başka bir teknenin yoluna çıkan bir tekne için kullanılabilir. Bir yarışta bir teknenin diğerine çapariz olması, ona çarpması veya ona engel oluşturacak şekilde önüne çıkması anlamına gelir.

 

ÇAPRAZ BAĞI : Bağı oluşturan halatların, giren ve çıkan bölümlerinin aynı taraf yerine ters taraflarda olduğu, ters camadan denizciler arasında adı. İngilizce’de, karada başka bir adla bilinen bu bağ, üzerine yük bindiğinde kolayca çözülür. Bizde ‘kocakarı bağı’ olarak da bilinir.

 

ÇAPRAZ HALAT:  Pürmeçe.

 

ÇAPRAZ SARMA: Arka arakaya yapılan sarmaların yan yana değil de, çapraz olarak birbirlerinin üzerinden geçtikleri, halat sabitleme metodu. Bir halat bu şekilde sarıldığında boşlamak veya gevşetmek çok daha zor olur.

 

ÇAPRAZ SEREN : Seren armalı bir tekne demirliyken, serenlerinin olduğu pozisyon. İngilizce’de serenlerin direğe paralel (square by the lifts) ve teknenin baş kıç doğrultusuna dik (square by the braces) oldukları durumlar için farklı terimler vardır.

 

ÇARMIK : Istralyaların direği baş kıç doğrultusunda desteklemesi gibi, teknenin direklerinin yandan destekleyen sabit arma. Büyük teknelerde genelde çiftli veya dörtlü olan çarmıkların orta kısmında yapılan bir kasa direğin tepesinden geçilir ve mauna yatakları tarafından desteklenir. Çarmıkların sonu ise, direğin biraz gerisinde, gerinmelerini sağlayan bir boğata veya liftin ile güvertedeki landa demirlerine sabitlenir. Her direğin kendi çarmıkı vardır, büyük teknelerde ise her direk için bir kaç çift çarmık kullanılır. Gabya çubuğu ve babafingo çarmıkları ise gabyaya iner. Büyük teknelerde mauna yatakları veya direk tepesinden güverteye inen bu çarmıklara ek olarak, başka iki çarmık tipi daha vardır. Alt armaya bağlanıp ters landa demirine inen çarmıklar ve rili çanaklık çarmıkları. Çarmık olarak genelde, yoma halatının soldan sağa bükümlü ve üç kollu, kaliteli bir çeşidi kullanılırdı. Daha sonra bu halatın yerini çelik tel amıştır, modern yatlarda ise birçok direk çarmıkı artık ince çelik barlardan yapılmaktadır. Böylece hem yüksek sağlamlık elde edilmekte, hem de bu barların inceliği sayesinde rüzgara karşı daha az sürtünme oluşmaktadır.

 

ÇARMIK AYAĞı : Bir ıstralya veya çarmıkın uç kısmının bağlanması için direk veya civadra ucundan çıkan uzatma.

ÇARMIK BÜKÜMLÜ HALAT : Genel kullanımı olan üç yerine dört kol ile sarılan halat. Bu dört kol birbirineyeterince dolanmayıp ortalarında bir boşluk kalacağından, bunlar bir ana parça etrafına sarılırlar. Aynı boyutlarda olduklarında üç kolla

 

ÇATAL MANDARI : Yelkenin en üst, ön köşesi veya gizin ağız kısmını basmada kullanılan mandar.

ÇATLAK : Bir direk veya çubuktaki boyuna çatlak.

 

ÇEKIP BAĞLAMA: Daha fazla yer kazanmak amacı ile, bir şeyi çekme veya bağlama işi. Daha çok arma için ve özellikle seren armalı teknelerin armaları için kullanılır. Bu tip teknelerde alt serenlerin, rüzgara yakın gidilirken doğru açıya getirilebilmeleri için donanımın direğe doğru toplanması ve bu serenlere yer açılması gerekir.

 

ÇEKTİĞİ SU : Teknenin draftını belirtmek için kullanılan fiil. Başta şu kadar, kıçta şu kadar su çekiyor gibi.

 

ÇEKTİRİ: Eskiden kürek ve yelkenle yürütülen şekil ve büyüklüklerine göre sınıflara ayrılarak çeşitli isimler alan savaş ve ticaret gemilerine denir.

 

ÇENTİK : Bir makaranın iç kısmında, halatın kayıp makaradan kurtulmaması için açılmış oyuk. Birçok durumda makaralardan geçirilen halatın uçları halka yapılarak çeşitli amaçlarla kullanılır. Bu halkaların kayıp makaradan kurtulmaması için böyle bir çentik açılır. Aynı amaçla boğatıların da iç kısmında bir oyuk vardır.

 

ÇEVİRME SAPAN : Yelkenin ön yaka ucunu sabitlemek için tek bir halatın üç kez dolanması ile yapılan daire. Günümüzde yerini yaylı çengeller almıştır. Sapanları ntekne üzerinde birçok kullanım alanı vardır ve .ik iucu biraraya getirildiğinde çok yararlı iki göz halini alırlar. Sandallarda kürekleri ıskarmozlara bağlamak için kullanılır.

 

ÇEYREK : Manyetik pusula dairesinin çeyreğinin, kerte yerine derecelere bölünmüş hali. Bu tür bir pusulanın her çeyreği kuzey ve güneyden başlayarak doğu ve batıya kadar olan 90 dereceden oluşur. Bu terim ayrıca IALA Şamandıralama Sistemi’nde kullanılan yönleç şamandıraların tanımında da kullanılır. Kuzey yönleç şamandırası, kuzeybatıdan kuzeydoğuya kadar olan 90 dereceyi, doğu yönleç şamandırası kuzeydoğudan güneydoğuya kadar olan 90 dereceyi, güney yönleç şamandırası güneydoğudan güneybatıya kadar olan 90 dereceyi, batı yönleç şamandırası ise güneybatıdan kuzeybatıya kadar olan 90 dereceyi kapsar.

 

ÇIPLAK GEMI ANTLAŞMASI : Bir teknenin ekipsiz ve her türlü giderinin kiralayan tarafından karşılanmadan kiralanması.

 

ÇITA, BATEN : Gezi ve yarış teknelerinde, yelkenin arka yakasındaki dar ve uzun ceplere takılan ve yelkenin bu kısmının doğru formu almasını sağlayan tahta veya plastik parça. Bu terim, latin yelkenlerde kullanılan ve yelkenin tüm genişliği boyunca uzanarak ona parabolik formunu veren uzun bambu parçaları için de kullanılır. Bu tip bambu parçalar uzakdoğudaki yelkenli teknelerde karakteristik bir özelliktir.

 

ÇİFT BABALAR, BİTALAR : Eski teknelerde, teknenin ön kısmında bulunan ve genelde meşe ağacından yapılma kısa iki sütun. Bunlara genelde demir halatı sarılıp bağlanırdı. Kare yelkenli teknelerde daha ufak boyutta babalar, değişik yelken halatlarının bağlanması için, teknenin çeşitli yerlerine yerleştirilirdi. Esas olarak, üzerinde çok yük olan bir halatın babalara dolanıp bağlanarak sabitlenmesi amacıyla kullanılmışlardır.

 

ÇİFT ORSA YAKALI FLOK : İlk olarak 1934 yılındaki Amerika Kupası Yarışları için dizayn edilmiş bir yelken. Bu yelken ıskota yakası kesilerek dört kenarlı hale getirilmiş çok büyük bir flok yelkenidir. Oluşan yeni dördüncü kenar, ki normal dört köşe veya üçgen yelkenlerdeki orsa yakasına karşılık gelir, ya boşta bırakılır ya da iki ucunda ıskotaları olan bir bumbaya takılırdı. ABD’de ‘Greta Garbo’ takma ismi verilen bu yelken, güçlü bir yelken olmasına rağmen yarış yatlarında fazla rağbet görmemiştir.

 

ÇİFTE ÇARMIKLAR : Çiftler halinde direğin alçak bir noktasına giderek direğin üst kısmını sağlamlaştıran ıstralyalar. Sadece Bermuda Armalı teknelerin bazılarında kullanılır.

 

ÇİFTE DEMIR ATMAK : Ana demirin öncesine buna bağlı başka bir demir daha atılarak, ilk demirin sürüklenmesini engellemek.

 

ÇİFTE KANCA : Birbirine ters yönlere bakan uç uca değen iki kancadan oluşan parça. Genelde bir göz oluşturan bu kancalar aynı radansaya takılır ve tek kancanın yerinden çıkabileceği kadar küçük boyutlu palanga sistemlerinde kullanılır.

 

ÇİFTLİ MAKARA: Aynı düzlemde, biri diğerinin üzerinde olacak şekilde yerleştirilmiş iki makara dili bulunan makara. Bunlar seren armalı teknelerin hareketli armasında kullanılırdı ve genelde gabya çubuğunun her iki yanında, bunu tutan çarmıklar arasına takılırlardı. Bu makaranın üst dilinden gabya yelkeni mantilyası, alt dilinden ise torsolom palangasının ucu geçirilirdi.

 

ÇİN KAVANÇASI : Daha çok Çin’de kullanılan bambu batenli ve bumbasız yelkeni olan bir çeşit teknede meydana gelen bumbanın ani bir hareketle kontra değiştirdiği, beklenmedik kavança.

 

ÇİPO : Demirin kollarına dik olan yatay parçası. Demir dibe çarptığında bu parça kolları dik hale gelecek şekilde çevirerek bunların üzerindeki tırnakların dibe saplanmasını sağlar. Orijinalde çipo, demir üzerinde sabit bir parçaydı. Ancak daha sonraları yer kazanmak amacı ile demir üzerinde hareketli hale çevrilmiş ve demir kullanılmadığında demirin bedenine paralel konuma getirilecek şekilde yapılmıştır. Günümzüde birçok modern demirde çipo bulunmamakta bunun yerine kullanılan mekanizmalı tırnaklar demirin dibe saplanmasını sağlamaktadır. Sadece Danfort ve Meon tipi demirlerde bu mekanizmalı tırnakların yanı sıra çipo bulunmaktadır.

 

ÇİPO FINDIĞI : Bir çeşit demirin çiposu ucunda bulunan top. Bu, çiponun dibe saplanmasını engelleyerek dipte yatay pozisyonda kalmasını ve böylece buna dik duran tırnakların dibe itilerek iyi bir tutuş yapmalarını sağlar.

 

ÇİVİ BÜKTÜRME İLE TUTTURMA: Bir teknenin borda plakalarının iskeleti oluşturan tahtalara çakılmak yerine yanlarına çakılan çivilerin uçlarının bunların üstlerine kıvrılması.

Çizelge (graticule): Uzaklık bulma aletlerine ve dürbünlere yerleştirilen, geleneksel bir tarzda örümcek ağı ipliğinden yapılan skala.

 

ÇOK GÖVDELİ : Kürek, yelken veya mekanik güçle yürütülen, iki veya daha fazla gövde veya yüzer kızaktan oluşan deniz aracı. 20.yy’da yarış ve gezi amaçlı birçok yelkenli katamaran (iki eş gövde) ve trimaran (iki eş yüzer kızak ve aralarında tek bir gövde) inşa edilmiştir. Birde nçok gövdesi olan deniz araçları Pasifik ve Hint Okyanusu’nda yüzyıllardır bilinmesine rağmen, batıda kullanılmaya başlanmaları ancak son zamanlarda olmuştur. Ço kgövdeli teknelerin avantajları hafiflik ve stabilitedir. Dolayısıyla bu tip yelkenli tekneler dah ufak bir yelken alanı ile dah süratli gidebilirler. Orta kuvvetli rüzgarlarda, rüzgarı yandan veya hafif arkadan alan bir katamaran geleneksel armalı yatlarda çok daha hızlı gidebilir; bu tip ufak teknelerde bile 20 knot’a ulaşan hızlar görülmüştür. Katamaranları ntek dezavantajları, sert bir sağnak veya rüzgarda, rüzgar tarafındaki gövdelerinin sudan çıkması ve teknenin dengesizleşerek devrilebilmesidir. Bir trimaran hiçbir zaman yana doğru devrilmese de, çok sert rüzgarlarda iyice hızlanıp kafasını gömerek öne doğru takla atabilir. Çok gövdeli teknelerde görülen devrilme ve takla atmalar daha çok hız için güvenlik sınırlarını zorlayan yarış teknelerinde görülür. Bu durum sadece çok gövdeli teknelere özgü değildir. Güvenlik sınırlarını (stabilitesini) zorlayan her teknenin devrilme, takla atma ihtimali vardır. Hem trimaran hem de katamaranların sallanmaya fazla imkan vermeyen sabit ve sert tasarımları yüzünden dalgalı denizlerde bu tip teknelerin üzerine çok fazla yük biner. Yine de bu tip çok gövdeli tekneler ile dünya çevresinde birçok uzun seyahat yapılmıştır.

 

ÇÖP ALANı : Deniz dibinde, özel gemilerle taşınan hafriyat, çöp veya benzeri maddelerin depolandığı alan. Bu tür alanlar özel işaretler ile işaretlenir.

 

ÇÖRDEK KÖŞESI: Ana yelken ve flokların yukarı çekilen üst köşeleri. Başlık köşesi de denir.

 

ÇUBASKO : Nikaragua’nın batı kıyıları ile Orinoko Nehri ağzında esen kuvvetli doğu rüzgarı.

 

ÇUKUR GÜVERTE: Güvertenin kıç üstü güvertesi ile baş kasara arasında kalan kısmı. Yelkenli teknelerde ise üst güvertenin ön ve ana direk arasında kalan kısmı.

 

ÇATAL YAKASI: Baş kıç doğrultusunda açılan.

DAHABİAH:Nil Nehri’inde kullanılan latin yelkenli büyük tekneler verilen isimdir.

DAKRON:Polyester,yelken kumaşı çeşidi.

DALGA:Rüzgarın deniz yüzeyinde oluşturduğu hareket.

DALGA KIRILMASI:Dalganın bir tekne veya dalgakıran türü bir engele çarpıp bunun üzerinden aşması.

DAMELOP:Köprülerin altından geçebilmek veya başka amaçlarla direği indirilebilecek şekilde yapılmış Hollanda teknesi.

DANDİ ARMA:Yavl ve keç arma için kullanılan başka bir isim ancak günümüzde pek kullanılmamaktadır.

DANFORD DEMİRİ:ABD’de tasarlanmış,birbirine yakın,hareketli tırnakların aralarındaki bedene bağlandıkları demir biçimi.Demirin çiposı normalde olduğu  gibi bedenin üst kısmında değil alt kısmındadır.Böylece bu demirde demirin kendi halatına dolanması imkansızdır.CQR demirine göre biraz daha kötü ama kendi ağırlığına göre dibi çok iyi tutar ve kullanılmadığı zamanlar teknede çok az yer kaplama avantajına sahiptir.Çoğunlukla yat gibi ufak teknelerde kullanılır.

DAR SEYİR:İskotaları tamamen alınmış bir şekilde,rüzgarla mümkün olan en dar açıyı yapacak şekilde seyir eden tekne.

DE HORSEY ARMASI:20.yüzyılda İngiliz savaş gemilerinde bulunan çekici teknelerdeki yelken grubu.Bu grup indirilebilir bir ana direkteki bumbasız bir giz yelkeni ile baş ıstralyadaki bir floktan oluşurdu.

DEDVEYT TONAJI: (dead weight)Bir teknenin taşıyabileceği maksimum yük.Bu değer,teknenin sadece benzin ve temel ihtiyaçları ile yüklü iken taşırdığı su miktarı ile tamamen yüklü iken taşırdığı su miktarı arasındaki farkın hesaplanması ile bulunur.

DEĞİŞİM HIZI:Greenwich ortalama zamanından yararlanarak bir teknenin yerini belirleme işlemi sırasında kullanılan kronometreden alınan ölçüme eklenen hata payı.

DELİKLİ SEREN:Seren armalı ufak teknelerde,sağlamlığından bir şey yitirmeden ucuna delik açılabilecek kalınlıkta kesilmiş seren kolları,bu deliklerden prasyalar geçirilir.

DELMEK:Batırma amacı ile bir teknede delik açma.

DEMİR ALMAK:Demir üzerinde bulunan bir teknenin demirini dipten çıkarıp tekneye alma işlemi.

DEMİR ANELESİ:Halat veya zincirin demire takılması için demir bedeninin üst tarafına açılmış olan delikten geçirilen yuvarlak halka.

DEMİR ATMAK:Bir tekneyi istenilen yerde durdurup yatmak maksadıyla demiri funda  edip zincirine yeteri kadar kaloma verme işlemi.

DEMİR BIRAKMAK:Demirli bir teknenin demirinin herhangi bir yere takılması veya aniden seyre çıkılması zorunluluğu olduğu zamanlarda hırça mapasından açılıp,denize bırakılması.

DEMİR BOYU:Bir teknenin pruvasında,içinden deniz zincirinin geçtiği loça ağızlarının bulunduğu kısım ama bu terim genel olarak dipte yatan demir ile teknenin burnu arasındaki yatay mesafe için de kullanılır.

DEMİR FENERİ: Geceleri demirli bir tekne tarafından taşınan navigasyon ışığı.

DEMİR HALATI:Bir demirin ucuna zincir yerine takılan halat veya ip.

DEMİR GÖRÜNDÜ:Vira edilmekte olan demirin su içinde göründüğü an.

DEMİR IRGARTI:Demiri vira etmek için teknelerin başüstüne konulmuş yatat veya dikey olarak çalışan ırgat.

DEMİR KAPAMA:Çipolu demirleri teknede durdukları yere kaldırmadan önce,daha az yer kaplamaları için tırnaklarından kapama işlemi.

DEMİR KOLLUKLARI:Demirin kol kısımlarının gövdeye bağlayan yerdeki metal parçalar.

DEMİR KORUMASI:Demir çekilirken tekneyi korumak için,demir tırnakların sivri uçlarına geçrilen delik ahşap parça.

DEMİR LOÇASI:Demir zincirinin içinden geçtiği,demirin oturduğu yer.

DEMİR MEMESİ:Bir demirde kolların demirin ana bedenine birleştiği yer.

DEMİR PALANGA POSTASI:Demirin halatından çekilerek griva babasında asılı kalacak hale getirilmesi işleminin gerekli olduğu zamanlarda,bu halatın geçirildiği bir palanganın asıldığı,geçici olarak güverteye dikilen büyük tahta parça.Bu palanganın ucu teknedeki herkesin çekebilmesi için çok uzun olurdu.Teknedeki tüm kaldırma ve çekme işlerinin insan gücü ile yapıldığı bu zamanlarda çok sayıda tayfaya ihtiyaç duyulurdu.

DEMİR ŞAMANDIRASI:Bir teknenin demirinin dipte durduğu yeri işaretleyen şamandıra.

DEMİR TARAMASI:Demirin tırnaklarının dibe tam saplanmaması nedeni ile demirin kayması.

DEMİR TIRNAĞI:Demir kollarındaki sivri uçlar.

DEMİR ÜZERİNDE:Demirli bir tekneyi ifade eder.

DEMİRDE YATMAK:Demirli bir yerde uzun sürede kalmak.

DEMİR YERİ:Limanda bir teknenin demirlediği ya da bağlandığı yer,rıhtım.

DEMİR ZİNCİRİ:Demiri tekneye bağlayan zincir.Zincirin büyüklüğü bir halkasının çapı ile ölçülür.

DEMİR:Teknenin dalga ve rüzgarla kaymasını engelleyip,onu sabit bir noktada tutması için dizayn edilmiş büyük ve ağır cisim. 

DEMİRİ VİRA ETMEK:Demirlemiş bir teknenin demirini alması için yapılan işlem.

DEMİRLEMEK:Tekneyi istenilen yerde tutmak amacıyla demirin funda edilmesi.

DENİZ HARİTASI:Deniz sahaları ile sahilleri gösteren ve denizciler tarafından kullanılan özel haritalardır.

DENİZ HAVA KUVVETİ:Deniz kuvvetlerinin harekatını destekleyen ve Deniz kuvvetleri ile birlikte hareket yapan hava gücü.

DENİZ HAYDUTLUĞU:Bir geminin tayfa ve yolcuları tarafından açık denizde yapılan ve belli bir ulusa karşı yönetilmeyerek,bütün uluslar arası ticareti,yasanın yasakladığı zor kuvvet ve şiddet hareketlerine dayanarak tehlikelere sokan eylem.

DENİZ HIRSIZLIĞI:Denizlerde dolaşan gemilere silahla saldırarak soyma işi.

DENİZ İŞARETLERİ:Denizde trafiği düzenli kılmak ve emniyeti sağlamak amacıyla kabul edilen ve konulan uluslar arası işaretler.

DENİZ KURDU:Denizlerde uzun müddet gezmiş,dolaşmış denizin her türlü zorluğunu görmüş,geçirmiş tecrübeli kişi.

DENİZ MİLİ:Yer küresi üzerindeki bir büyük dairenin bir dakikalık yayının boyu olup bir deniz mili 1852 metredir.

DENİZ TERTİBİ ALMAK:Fırtınalı havalarda gemi içinde ve güvertede bulunan araç ve gereçlerle diğer malzemelerin yalpalar sebebiyle yerlerinden oynamamaları için bunların halatlar vasıtasıyla bağlanması.

DENİZ UÇAĞI:Su üstünde manevra yapmak üzere inşa edilmiş her türlü hava aracını kapsar.

DENİZCİLİK: Temel anlamda, bir tekneyi bir noktadan diğerine götürme becerisi.

DENİZE İNDİRME: Yeni yapılmış bir tekneyi yapıldığı yerden suya indirme.

DEPLASMAN: Bir tekne ihtiyacı olan malzeme ve yakıt ile dolu iken taşırdığı su miktarı.

DERECE: Dünya yüzeyindeki uzunlukları ölçmek için kullanılan ölçü birimi.

DERİNLİK: İskandil salvosu ile yaklaşık olarak ölçülen mesafe.

DESTEMORA: Direğin ucuna takılan içinden bu direğin üstüne basılan ikinci bir direk veya çubuğun geçirildiği tahta parça.

DESTEMORA ÇEMBERİ: Direği tutan ıstıralya veya çarmıkların ucundaki direğe geçirilmiş çember.

DIŞ ÇUBUKLAR: Pasifik ve Hint Okyanusların kullanılan bir yerli kanosunda, ekstra stabilite sağlamak için yanlardan uzatılan tahta çubuklar.

DIŞA ÇEKEN HALAT: Bir çubuk boyunca, bir yelkeni teknenin dışına doğru çeken halat veya palanga.

DİAFON: Fener ve fener gemilerinde kullanılan, genelde iyice tizleşen bir tonla biten, güçlü ve tiz bir ses çıkaran bir tür sis düdüğü.

DİKEY SEKSTANT AÇISI: Sekstant ile ölçümü alınan objenin tepe noktası ile denize seviyesi arasında kalan ve sekstant üzerinden okunan açı.

DİKİŞ YAPMAK: İki halatın uçlarında, kollarını açıp , bunları istenen şekilde birbirleri üzerine örerek birleştirme.

DİKİŞLİ KASA: Bir halatın uç  kısmından bükülüp, kollarının açılıp tekrar kendi üzerine dikilmesi ile oluşturulan halka.

DİKME ŞAMANDIRA: Geniş bir taban üzerinde oldukça yüksek bir yapısı olan şamandıra.

DİNGİ: Bindirme inşaat tekniği ile yapılmış, kürekle ilerleyen iş amaçlı veya yata alternatif olarak genelde nehirlerde kullanılan bir çeşit tekne.

DİP KAPLAMASI: Omurganın hemen yanından başlayan ve bunun bağladığı teknenin ilk dış kaplaması.

DIREĞIN İNMESİ: Bir teknenin direğinin kırılıp denizde düşmesi.

DİREK:Yelkenli bir teknede ana amacı yelkenleri taşımak olan dikey çubuk.

DİREK DİBİ MAYMUNCUĞU:Direk dibinde üzerinde mandalların sabitlendiği Armadora çeliklerinin bulunduğu yarım veya tam daire biçimindeki ray.

DİREK OTURAĞI: Teknenin ortasında, başkıç doğrultusunda uzanan ve direğe destek olan ahşap parça.

DİREK YASTIĞI: Direk üzerinde ve teknenin başka yerlerinde kullanılan, aşınmayı engelleyici tahta parça.

DİRİ: Dalgali denizde yattığında çabuk düzelen veya yelkenli bir tekne için kullanıldığında çok yatmayan tekne için kullanılan sıfat.

DİRİSE ETMEK: Denizde rüzgarın yönünde olan değişikliği belirtmek için kullanılan terim.

DİŞİ İĞNECİK: Teknelerde kıç bodoslamaya takılan, üzerinde bir delik bulunan metal parça.

DOBLİN: İki çımasından gergin olmayacak şekilde tutulan veya biryere verilmiş olan halatın orta kısmında meydana gelen kavis. Kısaca tekneyi bağlarken al-ver diye adlandırılan yöntem.

DOGER: Orijinal keç dizayndan esinlenilerek yapılmış, ana yelkeni seren yelken mizana direğinde aşırmalı bir yelken ve civadra üzerinde iki flok yelkeni olan bir tekne.

DOĞAL SAPMA: Bazen manyetik meyil olarak da bilinen, gözlemcinin durduğu noktadan manyetik kutup ile gerçek kutup kerterizleri arasındaki açı farkı.

DOLDRUMLAR:Güney ve Kuzey yarım kürelerindeki sürekli ticaret rüzgarları arasında kalan sakin hava bölgesi.

DOLDURMAK: Sübye armalı teknelerde yelkenlerin trim edilmesi, seren armalı teknelerde ise serenlerin çekilmesi ile yelkenlerin rüzgarla tamamen doldurulması.

DOLU: Tamamen rüzgarla dolmuş yelken.

DONANIM: Teknenin, halat, yelken, bumba, demir gibi, onu kullanmak için gereken tüm hareketli aksamına verilen genel isim.

DONATMA: Teknede, denize açılmaya hazır hale gelmek için yapılan hazırlık.

DORİ: Kanada’da Newfoundland açıklarındaki Büyük Bankta ve Newfoundland sahillerinde kullanılan altı düz ufak bir tekne.

DÖNGER: Liftin.

DÖŞEK: İç omurgadan sintiniye kadar uzanan alt tahta parçalar.

DRAFT: Bir teknenin yüküne bağlı olarak taşırdığı su miktarı.

DREVEÇE: Ekstra sağlamlık için yelkenin kenarlarına gradin halatının geçtiği yerlere dikilen ek yelken bezi.

DREVEÇE DEMİRİ: Bir direği tutan çarmıkların alt kısmına eklenmiş yatay metal parça.

DURDURMA: Yelkenli bir tekneyi yelkenleri basılıyken durdurmak.

DURDURMAK: Demirleyerek bir yere bağlanarak veya motorları geri çalıştırarak bir tekneyi durdurma.

DURGUN SU: Gelgit olan sularda iki periyot arasında tamamen durduğu nokta.

DURMA: Henüz tekne giderken demirin atılması ile teknenin birden durması.

DÜĞÜM: Genel anlamda bir halatın üzerine atılmış herhangi bir bağ.

DÜMEN: Yola alan bir teknenin yönünü değiştirmekteki en etkili parça.

DÜMEN BOYNUZLARI: Dümenin arka kısmından iki yana uzanan çubuklar.

DÜMEN DİNLEME HIZI: Teknenin dümen hareketlerine karşılık verip, kontrol edilebilir olması için yapması gereken sürat.

DÜMEN KUMANDA HALATI: Dümenin kafasından dümen dolabına uzanan halatlar.

DÜMEN NÖBETİ: Dümen tutma görevi büyük teknelerde düz bir rota tutmak için gereken konsantrasyon bu nöbetin süresinin yarım saat olarak belirlenmesine yol açmıştır.

DÜMEN PABUCU: Üzerinde dümen milinin bulunduğu omurganın arka kısmındaki hafif eğri.

DÜMEN SUYU: Teknenin suda hareketiyle arkasında bozduğu ve karıştırdığı su.

DÜMEN TUTMA: Bir yeke veya dümen dolabı aracılığıyla bir tekneyi istenen yöne götürme.

DÜMEN VİYA KOLU: Dümen tam ortadayken dümen dolabının en yukarda kalan parmaklığı.

DÜMENCİ: Genelde ufak teknelerin kaptanı veya kumandanı için kullanılan terim.

DÜNYA HALKASI: Genelde ağaçtan yapılma, içine dünya küresinin oturturuldu halka.

DÜŞME: Bir teknenin rüzgar veya akıntının etkisiyle esas rotasından rüzgaraltına doğru kaydığı mesafe.

DÜŞMEK: Rüzgarla ilerleyen bir teknenin rüzgardan uzaklaşacak şekilde kayması.

DÜZ: Bir teknenin denizde hiç bir tarafa yatık olmadan düz olması.

DÜZ BOCURGAT: Üst kısmı normal bocurgatta olduğu gibi çıkıntılı olmayan bir çeşit bocurgat.

DÜZ BÜKÜM: Birleştirilip halat haline getirilmeden önce liflere verilen büküm.

EĞİTİM TEKNESİ: Özellikle denizle meraklı gençleri böyle bir kariyere hazırlamak için kullanılan tekne.

 

EĞLENDİRMEK: Yelkenli bir teknenin çok kuvvetli rüzgarda, burnunu sürekli olarak rüzgarla çok dar bir açı yapacak şekilde çevirmesi ve böylece çok az yol yaparak, rüzgar altına kaymadan durması.

 

EK CUNDA YELKENİ: Seren armalı teknelerde hafif rüzgarlardan mümkün olduğunca çok yararlanmak için açılan ufak yelken.

 

EK DİKİŞ YAPMAK: İki yelken bezi parçasını birleştiren, iki dikişin arasına ek bir dikiş atılması.

 

EK KUNTRATA EK YELKENİ: Çok hafif rüzgarlarda, bu rüzgarlardan mümkün olan en büyük verimi alabilmek için çekilen ek yelken.

 

EK KUNTRATA YELKENİ: Seren armalı teknelerde hafif havalarda kuntra yelkeni üzerine çekilen hafif ve ufak yelken.

 

EK POSTA: Karaya oturma veya benzeri bir nedenle zarar görmüş ahşap bir teknenin gövdesini kuvvetlendirmek için omurga ile kemere arasına çekilen ek parça.

 

EK RANDA YELKENİ: Randa yelkenin kıç gradin yakasına takılan ek yelken.

 

EKİNOKS: Güneş yörüngesinin, ekvatorun uzaydaki iz düşümünü kestiği tarihler.

 

EKİNOKTİK: Ekvatorun uzaydaki iz düşümü.

 

EKLEME: Bir direk sisteminde üst direk parçasının alt direk parçası ile üst üste bindiği bölüm.

 

EKLİPTİK: İngilizcesi, yunancadaki yok olma manasındaki ekleipsis kelimesinden geçen bu kelime, güneşin yörüngesi için kullanılır.

 

EKOMETRE: Sonar prensibiyle çalışan, derinlik ölçen aygıt.

 

EKVATOR: Dünya yüzeyindeki kuzey ve güney kutup noktalarına eş uzaklıktaki hayali daire.

 

EL İNCESİ: Karaya yaklaşırken kalın bağlama halatlarının karaya vermek için kullanılan, ucunda bir ağırlık olan ince ip.

 

ELLEMEK: Birkaç kişi tarafından, bir elin diğerin önüne konarak bir halatın süreklilikle çekilmesi.

 

EMNİYET HALATI: Genelde omuzlar ve göğüs üzerinden geçen bir kayış ile buna bağlı uzun bir tel veya klipsten oluşur. Telin ucundaki bu klips tekne üzerinde yer alan sabit mapalara takılmalıdır.

 

ENKAZ: Deniz dibinde yada karada yatan gövdesi hava koşulları, çürüme veya aşınma ile tamamen kullanılmaz hale gelmiş tekne.

 

ENLEM: Dünya yüzeyindeki herhangi bir noktanın yerini belirlemede kullanılan küresel koordinatlardan biri.

 

EPİRB: Radyo sinyalleriyle yer belirleme sistemi.

 

ERKEK İĞNECİK: Küçük bir teknenin dümenin ön kısmında belli bir aralıkla konulmuş iki demir pim.

 

EŞ DERİNLİK EĞRİSİ: Bir harita üzerinde aynı derinlikteki noktaları birleştiren çizgi.

 

EŞ DOĞAL SAPMA EĞRİSİ: Harita üzerinde aynı doğal sapma olan noktaları birleştiren çizgi.

 

EŞ SU SICAKLIĞI EĞRİSİ: Denizin yatay kesitlerde aynı sıcaklıklardaki noktaları birleştiren çizgi.

EŞ TASARIM SINIFI: Kabul edilmiş tek bir tasarıma göre inşaa edilmiş eş tekne veya yatlardan oluşan sınıf(One Design)

 

EŞ TUZLULUK ORANI EĞRİSİ: Harita üzerinde denizin aynı tuzluluk oranına sahip noktalarını birleştiren çizgi.


ETEK: Teknenin baş kıç doğrultusunda açılan yelkenler ile, çok direkli teknelerdeki ufak orta yelkenlerin alt kısmına dikilen veya yelken alanını büyütmeye yarayan ek yelken bezi parçası.

 

ETEK ASTARI: Yarış yatlarının balon veya büyük cenova yelkenlerinin alt kısmına dikilen ve yelkenin daha fazla güç ile çekilebilmesini sağlayan ek parça.

FAÇA ETMEK : Yelkeni rüzgarla ters taraftan doldurmak. Bu hareket tekneyi durdurmak veya manevrasına yardımcı olmak için yapılır. Yelkenlerin faça olması, rüzgârdaki ani bir değişiklik veya dümencinin bir hatasıylada olabilir.

FAÇA TRAMOLA: *Seren armalı teknelerde tramola esnasında teknenin tam rüzeâra karşı kalmasını, köre düşmesini engellemek için yapılan manevra. Tramoladan sonra teknenin burnunu rüzgârdan açmak için dümen manevrasının yeterli olmadığı zamanlarda yapılan bu manevrada, ön yelkenler iyice çekilerek tersten doldurulur, faça edilir ve böylece bunlara dolan rüzgâr teknenin başını rüzgardan açar, uzaktaştırır. Sübye armalı teknelerde aynı etki için flok yelkenin arka köşesi rüzgârüstüne doğru çekilir, böylece flok yelkeni tersten dolar ve yukarda açıklanan etkiyi yapar

FAÇUNA : Uzun süreli yelken yapılacağı zaman, yelkeni ;döngü, çarmık gibi teknedeki metal kısımlardan korumak için kullanılan malzeme. İki uzun kullanılmamış gırcala üzerine dik olarak konulan daha kısa gırcalaların örülmesi ile oluşan delikli malzeme. Bu hazırlanan malzeme daha sonra tekne üzerindeki kesici metal yüzeylere sarılarak bunların yelkenlere zarar vermeleri önlenir.

FAÇUNA ETME : Herhangi bir şeyi halatla bağlama, sabitleme.

FAÇUNA ETMEK : Sudan etkilenmemesi için üzeri katranlı yelken bezi ile sarılmış halatın üzerindeki bu bezin üzerine bir kat daha ip sarılması. İngilizce'de başka bir adı da olan (marl veya marle to) bu işlem en iyi sıkılığı elde etmek için bir façuna tokmağı ile halatn bükümünün tersine yapılır.

FAÇUNA TOKMAĞI : Bir halatın etrafını, sudan etkilenmemesi için, yelken bezi ile ve daha sonra ip ile sarmak için kullanılan ufak el tokmagı. Bu tokmağın alt kısmında, halatın üzerine oturacak şekilde yarım daire bir oyuk vardır. Sarım işleminde kullanılan ip ise, üzeri  sarılan halatın etrafından dolandıktan sonra bir turda tokmağın üzerinde atar. Böylece tokmak  çevrilirken, sarma yapılan ip çok sıkı olarak ana halatın üzerine dolanır.

FAÇUNALIK): Tek sayılı koldan oluşan  dekoratif örme halat. Bazen bir halatı makaradan geçirmeye hazır bir halde ayarlamak için ama  genelde puntelleri sarmak için kullanılır. Böylelikle teknenin göze hoş gözükmesi sağlanır.

FARŞ (TABAN) : Sintine üzerindeki döşeme tahtaları. Filikaların sintinelerinde baştan kıça devam eden ensiz çıtalarada denir.

FECİR: Sadece kutuplara yakın yüksek enlemlerde görülebilen bir atmosfer olayı (ıştğı). Kuzey kutbu yakınında oluşana Kuzey Kutbu Fecri (Borealis) ve Güney Kutbu yakınında oluşana Güney Kutbu Fecri (Australis) denir. Oluşumlarının nedeni atmosferdeki yüksek elektrik alışverişidir. Işıkları çok hızlı ve parlak olduklarında yoğun bir elektrik fırtınasının habercisidirler.

FELEK: İnşa halinde bir  teknenin omurgasının her iki yanında birbirine paralel olarak denize doğru uzanan ve tekne denize indirilirken üzerlerinde tekneyi tutan beşiğin kaydırıldığı kalasların her biri.

FELUKA: Akdeniz sahillerinde taşıma ve ticaret için kullanılan yelkenli veya kürekli küçük tekne. Daha büyük olanları kamaralı, dar güverteli, bir veya iki direkte latin yelkenler ve bazen de mizana yelken taşıyan teknelerdir. Küçük olanları genelde 6 veya 8 çift kürekle donanmışlardır. Ama bazıları hem yelken hem de kürek kullanır. Denizlerde kullanılanları hemen hemen tamamen yok olmuşlarsa da, Doğu Akdeniz nehirlerinde, özellikle Nil Nehri'nde halen kullanılmaktadırlar.

FELYANOZ : Sabit bağlama yerlerinin su üzerinde bulunan kısmı. Buralara bağlanmak  isteyen tekneler bu parçaya ve bunun yerine kullanılan şamandıraya bağlanır.

FENER : Tekneleri belli bir tehlikeye karşı uyarmak ve navigasyonlarına yardımcı olmak amacı ile belli bir ışık işareti gösteren bina veya benzeri yapı. Flaş, sabit, şimşekli veya husuflu ışık gibi farklı ışık tipleri gösteren fenerler gösterdikleri bu işaretlerin karakteristikleri ile tanınırlar. Bu ışıkları oluşturmada kullanılan mekanizmalar lens, prizma ve aynalardan oluşur. Şimşekli ışık, gösterilen ışıklar arasındaki karanlık sürenin ışıklardan uzun, hüsuflu ışık ise bu karanlık sürenin ışıklardan daha kısa olduğu işaret tipidir. İşaretlerin çeşitliliği karanlık süreler arasında gösterilen şimşekli ışıkların birli ikili şekillerde gruplanması ile arttırılır. Aynı şekilde ışıklar arasındaki karanlık süre de gruplanabilir. Sabit bir ışık ise belli aralıklarda şimşekli bir ışık eklenmesi ile sabit şimşekli ışığa dönüştürülebilir. Günümüzde tüm dünyada fenerleri otomatize etme yönünde bir eğilim vardır. 1996 yılı itibarı ile İngiltere'de fenerlerden sonumlu kuruma bağlı 72 fenerden sadece 8'i halen insanla idare edilmektedir.

FENER CEVİZİ :Halatın ucuna yapılan ve makaradan çıkmamasını sağlayan halatın ucunda top biçiminde bir kısım oluşturan düğüm.

FENER GEMİSİ: Bir fener inşaasının mümkün olmadığı kıyı veya sığlıklarda demirlemiş kullanılmaz durumdaki gemi. İşlevi fenerle aynıdır; denizcileri tehlikeli bölge hakkında uyarmak ve navigasyonlarına yardımcı olmak. Fenerler gibi geceleri, belli bir karakteristiğe sahip bir ışık, gündüzleri ise üç bacaklı bir direk üzerine konmuş bir işaret gösterirler. Bu işaretlerin her ikisi de çok iyi görülecek şekildedir ve geminin bulunduğu bölge için yapılmış haritada açıkça belirtilmiştir. Bu işaretlerin yanı sıra sis ve denizaltı düdükleri ile radar vericileri taşırlar. Yine fenerler gibi, tüm kıyı ve navigasyon işaretlerinden sorumlu kurumlara bağlıdırlar.

FENER KİTABI : Belli aralıklarla iki cilt olarak İngiliz Donanmasına bağlı hidrografi bölümünce yayımlanan, tüm dünyadaki fener, ışıklı şamandıra veya fener gemisinde gösterilen ışıkların karakteristiklerini listeleyen kitap. Bu kitap aslında, esas navigasyonal döküman olan haritalardaki bilgileri listeler.

FERO ÇİMENTO: Küçük tekne yapımında kullanılan bir tür malzeme. Bu malzemenin kullanıldığı inşa metodunda tekne iskeleti lehimlenmiş demir parçalarından ve tüplerden oluşan katlardan meydana gelir. Sonra bu iskelet gövdenin iç ve dış tarafından su geçirmez, yarı akışkan bir harç ile kaplanır. Bu harç çimento ve volkanik kül ile pozzalano içeren (bu tür kum sallar tarafından da su geçirmez özellikleri nedeniyle kullanılmıştır) kumdan oluşur. Birkaç haftalık kuruma süresinden sonça bu harç pürüzsüz ve sağlam bir yüzey oluşturur. Bu tür yapı çelik iskelet ile sağlamlaştırılmış plastiğe benzetilebilir. Çimento yerine birçok iskele ve liman binası yapımında ve İ. Dünya Savaçı'nda kullanılan savaş gemileripin yapımında bu metod kullanılmıştır. Günümüze kadar binlerce yat, 25 metreye kadar birçok tekne bu malzeme ile üretilmiştir. Çin’de geleneksel bir ağaç teknenin yapımında seri üretime geçebilmek için bu malzeme kullanılmaya başlanmıştır.

FERSAH : Uzun zaman önce kullanımdan kalkmış, yaklaşık 3. 18 deniz miline karşılık gelen bir uzunluk birimi. Pratik kullanımda bu birim 3 deniz miline eşkabul edilir.

FIRTINA : *Bofor rüzgâr çizelgesinde 10-11 kuvvetekarılık gelen 48-63 knot kuvvetindeki rüzgâr. Fırtınalar rüzgâr şiddetine göre ikiye ayrılır. 48-55 knot şiddetindeki rüzgar  tam fırtına, 56-63 knot şiddetindeki rüzgar ise çok şiddetli fırtına olarak bilinir. 63 knot üzerindek orkan olarak sınıflandırılır. Rüzgar şiddeti gibi denizin durumu da fırtınanın kuvveti hakkında bilgi verir. Eğer dalgalar çok yüksekse, tepeleri uzun ve genişse ve bu dalgaların tepesinden va köpükle beyaz gözüküyorsa bir fırtınadan bahsedilebilir. Şiddetli bi fırtınada orta ve ufak boyutlarda ki gemiler dalgalar arasında uzun süre kaybolurlar, deniz beyaz köpükle kaplanır ve görüş dalgaların tepesinden uçuşan köpük ile oldukça düşer.

FIRTINA FLOKU : Çok kalın yelken bezinden yapılmış ve sadece normal ön yelkenlerin kullanılamayacağı kadar kuvvetli rüzgârlarda basılan bir tür küçük flok. Bu genelde sadece yatlarda kullanılır, birkaç tane ön yelkeni olan daha büyük yelkenliler hava sertlediğinde bu yeIkenlerden birini  veya daha fazlasını indirerek devam edebilirler.

FIRTINA GÖZÜ: Tropik bölge fırtınalarının merkezindeki, sakin dairesel bölge. Burada açık gökyüzünü görmek mümkündür ve fırtına yoktur.

FIRTINA İŞARETİ: Yaklaşan bir fırtınayı belirtmek için sahil koruma istasyonları ve diğer merkezlerde çekilen konik biçimindeki işaret veya işaretler. Bu koniğin ucu yukarı bakıyor ise fırtına kuzeyden, aşağı bakıyorsa güneyden geliyor demektir. Yukarı ve aşağı bakan bu koniler kuzey ve güney konisi olarak bilinir. Eğer güney koniği kuzey koniği üzerine çekilirse bu fırtınanın doğudan geldiğini, tersi bir durum ise (kuzey koniği güney koniğinin üzerinde) fırtınanın batıdan geldiğini belirtir.

FIRTINA YELKENİ : Normalde üçgen olan, sert bir rüzgârda traverse çıkıldığında basılan ufak yelken. Daha ufak tek direkli teknelerde ana mandarlara, seren armalı teknelerde ise mizanaya, gabya yelkeni yerine çekilir.

FIRTINAYA  YAKIN RÜZGÂR : Hızı saatte 34-47 knotu bulan, Bofor rüzgâr çizelgesinde 8-9 kuvvette esen rüzgar.

FİBERGLAS : Camla kuvvetlendirilmiş plastik olarak da bilinir. Tekne gövde ve güvertesi ile çeşitli parçaların yapımında kullanılan bu malzeme, çok ince cam liflerinin belli bir yönde veya karışık olarak yatırılması ve sıvı bir polyester resin ile yapıştırılması ile elde edilir. Metil-Etil-Keton-Peroks gibi katalizör görevi gören madde ve bir sertleştirici, sıvı formda uygulanır ve cam liflerinin resinle beraber normal sıcaklıklarda sertleşerek istenilen plastik şekli oluşturmaları sağlanır. Fiberglastan yapılma teknelerin gövdelerine son bir kat vurularak, bunun pürüzsüz ve parlak olması sağlanır.

FİLADOR : Teknede çeşitli amaçlarla kullanılan kısa halat, liftinlerin kullanılmaya başlanmasından önce birçok teknede tüm çarmıklar, boğatalardan geçirilen bu tür halatlarla gerilirdi. Denizciler bıçaklarını bu tür iplerin ucunda taşır.

FiLADOR BAĞI: Bir halatın ucundaki kasayı, bir çubuk üzerine sabitlemek için kullanılan piyan. Bir dikişe benzeyen bu düğümde, halat kasanın altından ve üzerinden geçecek şekilde çubuğa dolanır ve en sonunda tümünün üzerinden dolanarak düğüm bitirilir.

FİLADOR CEVİZİ: Bir kasadan geçen halatın sonuna kasadan çıkmasını engellemek için atılan düğüm. Bir halatın kollarının açılıp, her kol ucuna bir mezevolta atılması sonra kolların üst üste geçirilmesi ile yapılır. Bu düğüm, aynı amaçlı diğer düğümlere benzer.

FİLİKA : Orijinalde büyük teknelerde tutulan, teknenin limandaki küçük işlerini halletmek için kullanılan ufak tekne. Günümüzde yatlarda ve diğer gezi teknelerinde kıyıya gidip gelmede kullanılan ufak tekneye denir.

FİLİKA DEMİRİ: Küçük teknelerde kullanılan dört kollu bir çeşit demir. Bu demir dipten bir şey kaldırmak için de kullanılır.

FİLİKA PALETİ : Denizde iken tekne üzerindeki filikaları bağlamak için kullanılan kısa halatlar.

FİRENGİ DELİĞİ : Güvertede biriken suların boşalması için teknenin küpeştelerinde açılmış delikler. Bu deliklerin üzerinde, güverteden boşalan suyla dışarı doğru açılan, ancak dışardaki suyun girmesini engelleyen kapaklar vardır.

FLAMA : Bir sinyal göndermek veya bir amacı belli etmek kullanılan kumaş bayrak.

FLAMA UÇUMU : Bayrak veya flamanın bağlı olduğu çubuk veya mandardan en uzak olan noktası, ucu.

FLASA : *Mataforalara çekilmiş bir tekneyi, sallanmaması için, bağlamada kullanılan kısa düz halatların yapımında kullanılan ince ip.

FLEMİŞ KANGALI: Bır halatın boşta kalan ucunun, güzel bir görüntü yaratmak amacı ile roda edilmesi. Bu tipr oda etmede halatın sonu ortada kalacak şekilde halat spiral yapılır.

FLOK : Ön direk ıstralyasına çekilen üçgen yelken. 19. ve 20. yüzyıllarda kullanılan en büyük seren armalı yelkenlilerde altı tane flok kullanıldığı olurdu. Bunlar önden arkaya doğru sırası ile; fırtına,iç, dış, uçan, sıpındıl, ve kuntra floku olarak adlandırılır.

Günümüzde tüm modem tekselerde flok ıskotaları, yakın zamana kadar tek trim çeşidi olan insan gücü ile trim etme yerine vinçlerle kontrol edilir.

FORAYELKEN: Seren armalı teknelerde, sarılmış bir yelkeni, halatlarını çözerek açma işlemi. Bu terim sadece serenlere sarılmış yelkenlerin açılması, bunları tutan halatların çözülmesi anlamında kullanılır. Dolayısı ile örneğin hafif rüzgârlarda açılan bir serene sarılı durmayan ek yelkenler için bu terim kullanılmaz.

FRANSIZ RODASI: Sağa doğru bükümlü çelik halatı sararken sola doğru büküm verme. Normal halattan çok daha kolay bükülen bu halatın, kullanılırken büküm yapıp sıkışmaması için, sararken verilecek bu terse doğru büküm çok önemlidir.

FUNDA: Birşeyi denize atmak, bırakmak. Funda etmek, demirlemek.

GABYA ISTIRALYASI: Seren armanın bir parçası.

 

GABYA: Direk tepesinde, mauna ve çapraz maunalar üzerine oturan platform.

 

GABYA ÇUBUĞU: Alt direk üzerinde, tüm bir direğein ikinci kısmına oluşturulan direk.

 

GABYA MANDARI: Seren armalı teknelerde gabya veya babafingo çubuğunu basmak için kullanılan halat.

 

GABYA YELKEN: Seren armalı teknelerde, normal yelkenler üzerine, gabya çubuğuna çekilen yelken.

 

GABYAR: Seren armalı tekneler devrinde, görev yeri direk ve serenler olan denizci.


GAGALI: Kıçı aynalıklı Karadeniz yapısı bir tür yelkenli.


GAİSA: Nil Nehri’ne özgü bir çeşit yelkenli ticaret teknesi.

 

GAM: Denizciler tarafından halatın bükülmesine veya dönmesine verilen isim.

 

GAM ALMA: Dikkatsizce sarılmış bir halatta oluşan bükükümleri giderme.


GARDROP: Bir yarış veya gezi teknesindeki farklı yelkenlerin tamamı.

 

GARGAFUNDO ASTARI: Yelkende camadan halatlarının geçeceği yerlere ek kuvvet sağlamak ve garga fundoların yelkene çarptığı yerlerin aşınmasını engellemek için yelkene ek parçalar dikmek.

 

GARGARİ: Eski giz yelkenlerde, yelkenin orsa yakasını direğe bağlayan ve bunun direk üzerinde basılıp indirilmesini sağlayan halkalar.

 

GARGARİ HALATI: Flok yelkenini aşağı indirmek veya velena yelkenini kısaltmak için kullanılan halat.

 

GARGARİ HALKASI: Bir çubuk, bumba veya giz üzerine geçirilip bunun üzerinde yukarı aşağı hareket edebilen ve böylelikle yelkenin alt, ön köşesini ileri geri hareket ettirmeye yarayan metal halka.

 

GAYITLI YUVA: Omurgaya değilde güverte üzerine inen bir direğin oturması için güverteye konulmuş ahşap veya metal oturak.

 

GEL: Git zamanı bitimindeki durgun sudan, gel zamanı sonundaki durgun suya kadar olan su yükselmesi.

 

GELGİT: Güneş ve ayın dünya üzerindeki çekimlerinin etkisi ile suların alçalıp yükselmesi.

 

GELGİT ANAFORU: Dipteki bir değişiklik nedeni ile su derinliğinin artması veya azalması ile gelgitinde hızındaki ani artış.

 

GELGİT HARİTASI: Bir bölgede her saat başındaki gelgit yön ve şiddetini gösteren toplan 12 ayrı haritadan oluşan harita.

 

GELGİT BOĞAZI: Gel ve git akıntılarının tam olarak aşağı ve yukarı doğru aktığı kanal.

 

GELGİT DALGASI: Bazı nehir girişlerinde ve nehirlerde, ani su kabarması ile oluşan dalga.

 

GEMİ: Tekneye göre çok daha genel bir anlamda denizde ilerleyen herhangi bir araç için kullanılan terim.

 

GEMİ İNŞA MÜHENDİSİ: Tekne tasarımı yapabilen ve teknenin sağlamlık ve stabilitesi, iç ve dış aksamı ve tasarlandığı amaca uygunluğundan sorumlu kişi.

GEMİ VASATI: Teknenin baş, kıç veya bordadan bordaya olan doğrultularının ortası.

 

GEMİ NURU: Elektrik yüklü havalarda, bazen direğin ucunda oluşan ateş topları veya parlak ışıklar.

 

GEMİNİN KIÇINDA: Teknenin arkasında.

 

GENÇ AĞAÇ TOHUMU: Ufak tekne direklerinin yapımında kullanılabilecek, kısa ve hafif tomruk.

 

GENİŞ SEYİR: Iskataların boşlanarak, rüzgarı geniş bir açıdan veya tam arkadan alarak seyir eden tekne.

 

GERÇEK KUTUP: Dünyanın herhangi bir noktasından kuzey kutbuna olan doğrultu.

 

GERDEL CEVİZİ: Bir halat üzerine atılan ve bunun arkasına bir şeyin geçmesini engelleyen durdurucu düğüm.

 

GERİDEN KAPATMA YAPMAK: Denizde başka bir tekneye arkadan yetişmek.


GERME: Birşey gevşememesi veya gerginliğini arttırmak için bağlama.

 

GIRCALA: Tekenede çeşitli amaçlarla kullanılan ince halat.


GİDON: Ucu çatallı veya çatalsız geniş flama, bayrak.

 

GİZ: Kare biçimindeki yelkenin direğin arkasında kalan tepe ucunun takılıp yukarı doğru gerildiği çubuk.

 

GİZ ABLİSİ: Baş-kıç doğrultusunda uzanan bir yelken gizinin dış ucundan teknenin her iki kenarına inen halat.

 

GİZ BASKI: İki ucunda birer daire yapılmış olan ve üst seren açavelasının direğe tutturmakta kullanılan kısa halat.

 

GİZ ÜSTÜ YELKENİ: Giz armalı teknelerde naa yelken üzerine çikilen üçgen biçimindeki yelken.

 

GOLF STRİM: Kuzey Ekvatoral Akıntı olarak da bilinen akıntı.

 

GOMBA/GOMBAR: Hindistan cevizi liflerinden yapılma halat.

 

GOMENA LUMBARLARI: Teknenin arka kısmında iskeleye veya şamandıraya bağlanırken kullanılan halatların geçmesi i.in açılmış dikdörtgen biçimindeki delik.

 

GOMİNA: Denizcilikte kullanılan bir deniz milinin onda birine eşit ölçü birimi.

 

GOSTER: Bir gargari halkası ile direğin üst kısmına gelen ıstralyalara bağlanan bir hafif hava yelkeni.

 

GÖĞÜS: Bir teknenin burnunda dışa doğru olan akım.

 

GÖK KUBBE: Merkezi dünyada, yarıçapının sonsuz olduğu kabul edilen küre.

 

GÖLGELİK: Güvertedki pencerelere konan ve içeriye ışık girişini azaltan kalın cam.

 

GÖNDER: Teknede kullanılan herhangi bir desteğe verilen genel isim.

 

GÖNDERLİ ŞAMANDIRA: Alt kısmından demirlenmiş, belli renklerle boyanmış ve bir nevi navigasyon işareti görevi gören çubuklu şamandıra.

 

GÖRDER: Ahşap teknelerde, teknenin baş ve kıç kısımlarında güverte altına kuvvetlendirme amacıyla konulan tahta parçalar.

 

GÖVDE: Teknenin direk, arma ve iç akşamı dışında kalan tüm kısımlarını belirte kelime.

 

GÖZ: İki ucu yakılarak birbirine kaynatılmış ve bir daire yapılmış kısa halat.

 

GÖZ DEMİRİ: Teknenin ön kısmında iki yanda bulunan yuvalarda, loçalardan sürekli olarak taşınan ve her zaman atılmaya hazır haldeki demirler.

 

GÖZLEM: Bir teknenin harita üzerinde yerini belirlemede kullanılan, güneş, ay veya başka bir gök cismin yüksekliği için kullanına navigasyon terimi.

 

GÖZLEM ŞAMANDIRASI: Bir fener gemisi mürettebatının teknenin kayıp kaymadığını anlaması için bunun yanına konulan şamandıra.

 

GRADİN HALATI: Yelken bezinin sökülmesini engellemek için kullanılan yelkenin kenar kısmına dikilen halat.

 

GRATİKÜL: Enlem ve boylamların bir harita üzerindde oluşturduğu desen.

 

GREGAL: Özellikle Malta ve Sicilya civarında görülen, kuzey doğudan ve sağnaklar halinde esen Akdeniz rüzgarı.

 

GRİVA: Çiposuz demirin kullanımından önce demiri griva babasına çekmek ve bağlamak için kullanılan palanga.

 

GRİVA BABASI: Çipolu demirlerin çekilip tekneye bağlanması için kullanılan, teknenin her iki yanından çıkan tahta parçalar.

 

GULET: Brikten daha küçük iki direkli , hafif armalı, pruva direği tam armalı, kabasorta ve seren yelkenli, grandi direği randa yelkeniyle donatılmış yelkenli.

 

GURCATA: Yelkenli teknelerde direğin üst kısmında, çarmıkları veya yan ıstıralyaları iki yana doğru açmaya yarayan çıkıntılar.

 

GURCATA KOLU: Kıç ıstıralyaları açmak için gurcatanın iki tarafından uzanan çıkmalar.

 

GURCATA UCU: Bir direk gurcatalarının dış uçlarına verilen isim.

 

GÜÇ MERKEZİ: Bir arma üzerinde, tüm yelkenlere etki eden rüzgar vektörlerinin toplamının etkiledği varsayılan nokta.

 

GÜDÜK TORNA: Teknede birçok amaçla kullanılan geniş aralıklı tahta makara.

 

GÜNEŞLİK: Güneşten korunmak için güverte üzerine gerilen tente.

 

GÜNEY HAÇI: Güney yarımkürede göüzken haç şeklindeki bir takım yıldızı.

 

GÜNGÖRMEZ: Teknenin baş kıç doğrultusunda uzanan yelkenlerde arka, seren yelkenlerde ise dışta kalan yakalar.

 

GÜVERTE: Evlerdeki tabana denk gelen, teknelerdeki yatay düzey.

 

GÜVERTE POSTASI: Teknenin eni boyunca uzanan tahta parça.

 

GÜZELCE: Yavaşça ve dikkatlice.

HALAT: Denizcilikte, çevresi 2.5 santimden büyük olan doğal veya sentetik liflerden veya telden yapılan kablo.

 

HALAT ÇAPI KOLU: Halatın çevresinde tam bir tur yapan kolun uzunluğu.

 

HALAT SONU: Herhangi bir halatın ucu.

 

HALATI ÇEK: Bir halatı babaya dolarken, halatı baba etrafında bir tur dolandıktan sonra ucunun çekilerek birkaç kez daha dolanması için verilen komut.

 

HALATI ELLEME: Bir bocurgat veya vinç ile çekilen bir halatın çekilen kısmı üzerinde geriye doğru giderek vinç veya bocurgat dönerken halatın olduğu yerde kalmasını vey çekilmemesini sağlamak.

 

HAMAY: Seren armalı teknelerde dört köşe yelkenin bel verecek şekilde kesilmiş orta kısmı. Bu kesim şekli, torba biçimini alıp daha çok rüzgar tutmaları için özellikle üst yelkenlere uygulanmıştır.

 

HAMSİN RÜZGARI: Mısıfr ve Doğu Akdeniz’de güney batıdan esen rüzgar.

 

HAREKET NOKTASI: Bir tekne karadan ayrılmadan önce karadaki işaretlerden ölçüm yaparak bulduğu son nokta.

 

HAREKETLİ DİREK ÇEMBERİ: Üzerine bir kanca kaynatılmış, direğe geçirilmiş metal çember.

 

HAREKETLİ DONANIM: Yelkenli bir teknede, yelkenleri basıp indirmek ve trim etmek, seren armalı teknelerde ise serenleri basmak ve kontrol etmekte kullanılan halatların tamamı.

 

HARİTACILIK: Dünyanın belli bir kısmını, kağıt gibi düz bir alana geçirme işi ile uğraşan bilim.

 

HARMATAN: Afrikanın batı kıyılarında, kuru sezonda esen doğu rüzgarı.

 

HAT : iki nokta arasında gerilen halat yada tel.

 

HAT ÇİZİMİ: Bir teknenin tasarımcısı tarafından yapılmış çizimler.


HAT KAÇAĞI: Ufuk hattında yayılmış dar bir bulutla gelen sert rüzgar.

 

HAVUZ: Üstü açık teknelerde, kürekçilerin oturduğu oturak ile teknenin kıçı arasında kalan bölüm

 

HAYDAR: Denizcilerin inancına göre, bir şeytan biçimindeki denizlerin ruhu.

 

HENG: Güney Hollanda kıyılarında kullanılan, düz altlı yuvarlak arkalı ve dar sarkıtma salmalı bir tekne.

 

HERMAFRODİT BRİGANTİN: İki direkli, ön direkte serenlere çekilmiş seren yelkenleri, ana direkte ise bir giz ile yelkeni üzerin çekilmiş seren yelkeni olan tekne.

 

HIRÇA: Demir halatı yada zincirinin babalar etrafında dolanıp sabitlenmesinden sonra teknede kalan ucu.

 

HIGHFIELD MANİVELASI: Pruva ve kıç ıstıralyalarını kolayca gerip boşlamak için kullanılan, elle kontrol edilen bir çeşit manivela.

 

HİSA ETMEK: Herhangi birşeyi daha güvenli pozisyona getirmek için çekmek.Bir yelken basıldıktan sonra mandarını bir miktar  boşlamak.

 

HİSA MESAFESİ: Sübye armaları teknelerde yelkenin gergin bir orsa yakası olması için çekilmesi gereken mesafe.

 

HOY: İngiltere’de daha çok yolcu taşımacılığı için kullanılan tek direkli bumbalı yada bumsaız bir çeşit yelkenli.

 

HUKER: Keç tipi tekneden esinlenerek yapılmış, ana ve mizana direği, seren yelkeni olan küçük yelkenli.

 

HURİ YELKEN: Seren armalı teknelerde ön ve ana direklerin arka kısımlarında bir gize çekilen yan yelken.

 

HÜSUFLU FENER: Bir fenerde aydınlık zamanı karanlık zamanından fazla olan fener.

IĞRIP: Filika demiri.

 

IRAKLIK AÇISI: Pusulayı okurken pruva hattından kayık durulması ile, yanlış okumadan kaynaklanan hatı payı.

 

IRGAT: Teknenin baş kısmına konulan, demiri çekmek için kullanılan yatay veya dikey şaftlı aygıt.

 

IRGAT FENERLİĞİ: Demir zincirin dolanabilmesi için ırgat üzerine takılmış ek bir parça.

 

IRGAT KASTANYOLASI: Bir bocurgatın ana diski dibinde veya etrafındaki metal parçalar.

 

ISKAÇA: Omurga üzerinde, direğin oturması içiğn yapılmış kare şeklindeki oyuk.

 

ISKALARYA: Bir direğin çarmıkları arasına 10-15 cm aralıklarla gerilen seren armalı teknelerde tayfaların gurcata ve tepe direklerinden serenlere tırmanmalarını sağlayan halatlar.

 

ISKALARYAYI BAĞLAMAK: Iskalaryayı ara çarmıklar üzerine bir seri düğümle bağlamak.

 

ISKARMOZ: Teknenin gövdesine biçim ve gücünü veren omurgaya bağlı kaburgalardan her biri.

 

ISKARMOZ BAŞI: Ahşap teknelerde bazı ıskarmozların, güverte üzerine uzanan kısımları.

 

ISKOTA: Bir yelkenin rüzgara göre duruşunu ayarlamak için kullanılan halat.

 

ISKOTA PATASI: Birbirine bağlı birkaç radanzadan oluşan bir parça.

 

ISKOTA KÖŞESİ: Yelkenlerde alt arka , seren yelkende ise alt iki köşe.

 

ISLAK YÜZEY: Tekne suda düz dururken, su altında kalan kısım.

 

ISPAVLO: Teknede piyan yapmak gibi işlerde kullanılan ince halat.

 

ISTIRALYA: Bir teknede sabit donanımın direği baş-kıç doğrultusunda destekleyen parçası.

 

ISTIRALYA BANDI: Tepesine yakın bir noktada direğe geçirilmiş olan ve üzerindeki çıkıntılara ıstıralyaların bağlandığı metal çember.

 

ISTIRALYA DESTEĞİ: Direk çevresine dolanmış olan ve armanın direğe çarpıp aşınmasını engelleyen halat.

 

ISTIRALYA GERGİSİ: Seren armalı bir teknede, kıç omuzluktan gelen bir rüzgarla gidildiğinde rüzgaraltı ıstıralyanın serenlere çarpmasını engellmek için kullanılan kısa halatlar.

 

ISTIRALYA KORUGANI: Hareketli armanın kıç ıstıralyalara veya çarmıklara, çarpıp aşınmasını engellemek için tahta parça.

 

ISTIRALYA PAYI: Bir yelkenin alt kısmında yaptığı eğri.

İÇ OMURGA: Teknenin iç tarafında, omurga boyunca uzanan, yer döşemesini destekleyen ve tekneye ekstra bir sağlamlık veren parça.

 

İÇ POSTA: Teknenin kaplaması yapılmadan önce kaburgaları bir arada tutan ve teknenin tüm boyunca uzanan parçalar.

 

İÇE VOLTA: Teknenin iki yanının en geniş açıklığa ulaştıktan sonra teknenin ortasına doğru yaptıkları eğim.

 

İKTİRANİ: Çekilmiş haldeki suların en yüksek, kabarmış haldeki suların ise en alçak olduğu seviyedeki gel-git.

 

İLERLETME HALATI: Bir tonoz demiri veya ırgat yardımıyla , elle çekerek bir tekneyi bir yerden biryere ilerletmeye yarayan ince halat.

 

İLMEK: Bir halatı kendi altından dolayıp, ucunu oluşan halkadan geçirerek atılan bağ.

 

İNEBOLU KÜTÜĞÜ: Eskiden Karadeniz sahillerinde kereste naklinde kullanılan bir çeşit yelkenli.

 

İNMEK: Özellikle direk, seren gibi güvertedeki malzemeleri kırılıp denize gitmesi.

 

İSKANDİL ALMA: Bir iskandil savlosu yardımıyla derinlik ölçme işlemi.

 

İSKANDİL ETMEK: Bir iskandil savlosu ile dibe ulaşıp derinlik ölçebilmek.

 

İSKANDİL SAVLOSU: Deniz derinliği bulmaya yarayan eski navigatörlerce kullanılmış belkide ilk navigasyon aracı.

 

İSKELE: Genelde denize doğru uzanacak şekilde ama bazen de bir rıhtımın veya sahilin parçası olarak inşa edilmiş, yanına teknelerin yanaşıp, yükleme veya tamirat gibi işleri yapabileceği yapı.

 

İSKELE: Kıçtan bakıldığında teknenin sol tarafı.

 

İSKELE KONTRA: Yelkenlerini teknenin iskele tarafından gelen rüzgara göre ayarlamış olan tekne.

 

İSPANYOL CAMADANI: Seren armalı teknelerde gabya veya babafingo yelkenlerine, camadan vurma metodu.

 

İSPANYOL CIRGANASI: Bir dikişin sıkılığını arttırma metodu.

 

İSPARÇENA: Teknede piyan veya façuna yapmak gibi birçok işte kullanılan iki, üç veya dört koldan yapılmış pek sıkı sarılmamış ince halat.

 

İSPARMAÇA: Halata dipte herhangi bir yere veya kendi bedenine yada tırnak kısmına dolanmış demir.

 

İSTİNGA: Yelkenin arka kısmından direğin iki yanındaki makaralara ve buradan da güverteye inen istediği zaman yelkenleri çabuk toplayabilmek için kullanılan halatlar.

 

İŞARET FİŞEĞİ: Teknelerde genelde gece kullanılan ve sorun olduğunu belirten sinyal.

 

İŞARET GRUBU: Fener, fenergemisi veya ışıklı şamandıra gibi sabit işaret ışığında her turda yanan ışık düzenine verilen isim.

 

İŞKAMPAVYA: Büyük gezi teknelerinde taşınan buharlı veya motorlu küçük tekne.

 

İZOBAR: Bir hava haritasında aynı basınca sahip noktaları birleştiren çizgi.

 

İZBARÇO: Bir halatın ucunda halka oluşturacak şekilde atılan bağ.

JUNK: Özellikle Çin ve Java’da kullanılan uzak doğuya özgü bir çeşit yelkenli tekne.

 

JURNAL: Seyir defterlerine verilen kısa isim.

KABASORTA PALANGA: Bir halatın bir ucunun bir makaraya sabitlenip diğer ucunun başka bir makaradan geçirilip tekrar ilk makaraya gelmesi ile oluşturulan palanga.

 

KABİN: Güverte üzerindeki küçük kabin veya tekne içine inen ve güverteden hafifçe yükseltilmiş giriş, yer.

 

KABİN FARŞLARI: Kamaraların tabanındaki kaplamalar için kullanılan yatçi terimi.

 

KABURGA: Teknenin omurgasından yan kısmına kadar uzanan tahta parçalar.

 

KABURGA ÇALIMI: Bir tekne güvertesine borda çalımı vermek için ön ve arka kalaslarla kaburgalara biçim verme.

 

KABURGA PARÇASI: Ahşap tekne kaburgalarını oluştran kısa parça.

 

KAÇAK: Çok kuvvetli ve ani sağnak.

 

KAÇIRMAK: Bir ıskota veya halatı yavaşça serbest.

 

KADIRGA: 18.yya değin çoğunlukla Akdeniz’de kullanılan, iki direkli, yelkenle veya kürekle hareket ettirilen ahşap savaş ve ticaret gemisi.

 

KADİR: Denizcilik astronomisinde, navigasyon amaçlı kullanılan herhangi bir yıldız veya gezegenin parlaklığı.

 

KAFA AÇMA: Teknenin kafasını rüzgar altına çevirmek.

 

KAFAÇIKINTILARI: Teknenin ön kısmında, burnun yaptığı eğimin bittiği noktada, bordanın her iki yanındaki tahta çıkıntılar.

 

KAFA GÖMMÜŞ: Kötü hava şartlarında, kendi demirine doğru sürüklenen ve dalgaların burnundan içeri aştığı tekne.

 

KAFA KALDIRMA: Dalgalı denizdeki bir teknenin baş kısmının aniden yukarı kalkması.

 

KALAFAT ETME: Teknenin yan ve güverte kısımlarındaki tahta parçalar arasındaki boşlukların kalafat kıtığı ile doldurulup su geçirmelerini engelleme işi.

 

KALAFAT KITIĞI: Ahşap teknelerin güverte ve gövdelerindeki kaplamalar arasındaki boşluğu doldurup buraları su geçirmez yapmak için kullanılan kendir liflerinden yapılan malzeme.

 

KALAFAT YERİ: Tekneleri kalafat etmeye uygun  bir eğimi olan kumluk sahil.

 

KALIP: Yatlar ve limaniçi tekneleri gibi, fiberglastan ufak teknelerin yapımında kullanılan kalıp.

 

KALOMA: Teknede bir halat veya zinciri boşlama.

 

KALYON: En üst güvertesinden başka batarya toplu üç alt katı daha olan bir sınıf savaş gemisi.

 

KAMARA: Teknede yolcuların kalması için yapılmış odalar.

 

KAMÇI: Bir palangadan gelen gücün uzak bir objeye taşınması gerektiği durumlarda kullanılan halat.

 

KAMÇILI PALANGA: Teknede birçok ufak işte kullanılan, bir tekli bir çiftli makaradan oluşan, kullanıldığında uygulanan gücü dörtle çarpan bir palanga.

 

KAMPANA HALATI: Gemi çanını çalmak için bunun ucuna bağlı kısa halat.

 

KANAL YÜRÜTMEK: Bir halatı façuna etmeden önce ince bir ipi kolları arasından geçirmek.

 

KADİLİSA PALANGASI: Seren armalı teknelerde alt serenleri yukarı çekmek.

 

KANGAL: Daireler oluşturacak şekilde sarılan halatın oluşturduğu her bir halka.

 

KANİNGAM MATAFYONU: Yarış yatlarında yelkenin orsa yakasını gerebilmek için kullanılan halatın geçirildiği, yelkenin ön alt kısmındaki delik.

 

KAPAL: Uzak doğuda, özellikle Malezya’da adalar arasında ticaret amaçlı kullanılan, iki veya üç direkli seren armalı tekne.

 

KAPALE: Eski günlerde katranlanıp teknede kullanmak üzere parçalara ayrılan yelken bezi.

 

KAPATMAK: Bir teknenin başka bir tekne veya karanın arkasında kalarak rüzgarsız kalması.

 

KAPELE: Direk tepesine konan ve genelde üzerinde içinden sinyal bayraklarının çekildiği mandarların geçirildiği birkaç ufak dil bulunan ahşap.

 

KAPLAMA: Tekne boyunca uzanan kalas veya çelik parça.

 

KAPLAMA ASTARI: Ana güvertenin, diğerlerinden daha geniş olan, en üst kaplaması.

 

KAPLAMA ÇENTİĞİ: Bir ahşap teknenin kaplması sırasında iki parçanın tam uc uca oturmaları için birinin köşesine açılan çentik.

 

KAPORTA: Bir alt güverteye veya kamaraya inişi kapayan kapak.

 

KAPORTA PENCERESİ: Genelde çiftler halinde, belli bir açı ile güverteye konan ve alt bölmelere ışık sağlayan kumlanmış pencere.

 

KARA KASIRGA: Antiller görülen, yıldırım ile birlikte gelen ani kuvvetli rüzgar.

 

KARAK: 14. ve 17. yy arasında kuzey ve güney Avrupa’da kullanılan, kuzey Avrupa’daki seren armalı tekneler ile Akdeniz’deki latin armalı tekneler arasındaki ara model yelkenli bir tekne.

 

KARAMUSAL: İki demir atmış bir teknenin zincirlerinin teknenin salınması sebebiyle birbirine dolaşmaması için kullanılan, özel yapılmış bir fırdöndüye bağlı olan ve dört adet lokmasız baklası bulunan tertibat.

 

KARANFİL: Seren armalı teknelerde ön ve ana direklerin uçlarına bağlanan ve üzerlerindeki radanzalara velena yelkenlerinin alt, ön yakalarının takıldığı ıstıralyalar.

 

KARARSIZ RÜZGAR: Fazla kuvvetli olmayan ve süreki dönen rüzgar.

 

KARAYA OTURMA: Teknenin dibe oturması.

 

KARAYEL: Kuzeybatıdan esen rüzgar.

 

KARGALIK: Ön direkte, gözcünün durması için yapılmış ufak çıkıntı.

 

KARİNA: Teknelerin su kesimlerinin altında bulunan dış kısımları.

 

KARNIYARIK: Üst kısmı menteşeli, tek makara dili olan makara.

 

KARULA: Yelkenin ön alt köşesi.

 

KARVEL: Genelde iki direkli ve latin armalı, Ortaçağ’da kargo taşımacılığında kullanılan Akdeniz’e özgü bir tekne.

 

KASARA: Güverte üzerindeki kare biçimindeki kamara.

 

KASARA TAVANI: Eski teknelerde kamaraların tavanına verilen isim.

 

KAŞKAVAL: Bir üst direk parçasının alt direk parçası üstüne bindiği yerdeki yükü karşıalayan, bir ucuna doğru kalınkaşan metal veya tahta parçası.

 

KAT: Amerika’da kullanılan bir çeşit yelkenli yarış teknesi.

 

KATRANLI HALAT: Genelde üç lifin sarılması ile yapılan ve sağlamlığın şart olduğu yerlerde kullanılan bir çeşit halat.

 

KAVALYA: Bir teknenin yan ve alt kaplamalarını kaburgalara tutturmak için kullanılan uzun, silindirik ağaç çiviler.

 

KAVELA: Bir ucu sivrileştirilmiş olan, dikiş veya düğüm yapmak amacı ile bir halatın liflerini açmada kullanılan demir çubuk.

 

KAVELYA: Sert tahtadan yapılma bir çeşit iğne.

 

KAZA KANADI: Rüzgar camadan vurulmuş bir yelken için bile çok fazla olduğunda yelkenin tamamının sarılması ve sadece ıskota yakalarının açık kalması.

 

KAZANÇ: Bir makara sisteminin en verimli çalışacak şekilde kurulması.

 

KAZAYAĞI: Camadan iplerini yelkene tutturma şekli.

 

KAZ BOYNU: Bumba veya gizin direğe bağlandığı uç.

 

KAZIK BAĞI: Üst üste geçen iki göz oluşturulmasıyla atılan bağ.

LAÇKA: Boşver, boşalt, boşalmış, gevşemiş anlamında.

LAÇKA ETMEK: Boş bırakmak, gevşetmek.

LAÇKA ISKOTA: İskotaların boş verilmesi, bırakılması.

LAGÜN/ DENİZ KULAĞI: Denizle irtibatlı ve deniz etkisi altında bulunan göller.

LAGIR:  Aşırma yelkenli, genelde çift, ancak korsan ve kaçakçılık amaçlı kullanılanlarında olduğu gibi bazen arka kısımda mizana direği olan tekne.

LAĞ YELKENİ: Serenlere bağlanan kareye benzer yelken. Bu yelkenlerin serenleri her tramolada aşağıya indirilir ve direkten aşırılarak tekrar basılır. Bu yelkenlere maynalı latin, hasır veya praçile de denir.

LALE HALATI: Dümenlerin denizli havalarda düşüp kaybolmaması için filika dümenlerinin yelpazesinden geçip teknenin kıçına bağlanan ince salvo.

LALE ZİNCİRİ: Dümen, dümen boğazından arıza yaptığı zaman palanga donatılmak suretiyle kullanılması için lale anelesine kilitlenip her iki omuzluğa alınan zincir.

LAMŞNAR AKIŞ: Bir teknenin hareketi sırasında, gövdesi etrafındaki yakın alanda oluşan su akımı.

LANBİ ŞAMANDIRASI: İntiltere’de şamandıra düzenlemelerinden sorumlu kuruluş tarafından, fener gemilerinin yerini alması için tasarlanmış ancak günümüzde yerini yüzen fenerlere bırakmış bir tür şamandıra.

LANDA AÇIKLIĞI: Direk tepesinden bakıldığında sancak ve iskele landa demiri liftinleri veya boğataların arasındaki açıklık.

LANDA DEMİRİ: Patrisaları ve çarmıkları bağlamak için bordalara konulan demir çubuklar.

LARMO: Flokların açıldığı ıstralya. (Bazen flok larmosu da denilir.)

LARMO ASTARI: Larmo yakasına dikilen ikinci kat ensiz bez astar.

LARMO YAKASI: Floğun larmo tarafındaki yakası.

LARMO YAKASI HALATI: Larmo yakasını kuvvetlendirmek için dikilen halat.

LAŞİN: Fırtınalı havalarda tekne içerisindeki yüklerin yerlerinden oynamaması için yüklerin tekne gövdesine bağlanması.

LAŞKA(FORA ETMEK): İskotaların tamamen boşlanması

LAVA ETMEK: Bir halatın boşunun alınması, çekilmesi.

LAVA İSKOTA: Yelkenle yapılan seyirlerde teknenin daha fazla orsalaması için rüzgar altı iskotasının çekilmesi için verilen komut.

LAVRA: Kandikisaların donatılması için çubukların üzerlerine açılan dilli bastika.

LAVRA DELİĞİ: Bir teknenin içindeki suyu, askıya alıp boşaltmak için açılmış delik.

LAVRA ETMEK: Ana armaların doldurulmaları, yelkenlerin rüzgarla dolmaları için boşunun alınması.

LEMSİTERAK: Hollanda’nın Friesland bölgesindeki Lemmer köyünde icat edilmiş bir çeşit yük teknesi.

LENTİYE: Bir dikme vasıtasıyla kaldırılmakta veya indirilmekte olan bir cismin sallanıp herhangi bir yere çarpmaması için birkaç yerine bağlanıp elle kontrol edilen halatlar.

LEŞ: Sığ suda batmış bir teknenin enkazı veya su üzerinde yüzen parçaları.  

LEV: Ahşap teknelerde iç omurganın her iki yanında, taban döşemesinde, sintine suyunun aşağıya pompa çukuruna akması için, açılmış delik.

LEVANTER: Akdeniz’de batı veya kuzeybatıdan esen kuvvetli rüzgar.

LİFTİN: Herhangi bir arma parçasının boy ve gerinliğini ayarlamak için kullanılan parça.

LİMAN: Teknelerin bağlanabilmeleri, yük veya yolcu indirip bindirebilmeleri için çeşitli kolaylık tesisleri bulunan korunmalı alan.

LİMAN BAŞKANI: Limandaki düzenden ve hizmetlerden sorumlu görevli.

LİMAN VERGİSİ: Bir tekne sahibinin kaldığı liman yönetimine, yararlandığı liman hizmetlerine karşılık ödemesi gereken bedel.

LOÇA: Teknenin dışından başlayıp, loça ağzından pruvanın gerisinde kalan güverte kısmına doğru uzanan metal bölüm.

LOÇA AĞZI: Teknenin ön kısmında , pruvada bulunan ve içinden demir zinciri ve demirin geçtiği kısım.

LONGOZ: Okyanuslarda, çevreye göre anormal bir şekilde çok daha derin olan bölge.

LORŞA: Avrupa tipi bir gövdesi ve Çin tipşi yelkenş olan tekne.

LUMBOZ: Dairesel bir metal çerçeve ile bunun üzrerine sıkıca kapanacak şekilde yapılmış cam bir pencereden oluşan, teknenin yan kısımlarına açılmış, içeri hava ve ışık girmesi için açılmış delik.

MACELLAN BULUTLARI: Gökyüzünde güney kısmında, bulata benzeyen ve Samanyolu gibi bir çok yıldızdan oluşan bölgeye verilen isim.

 

MAE WEST :1930’lı yıllarda yat yarışçılığında kullanılmış, paraşüt benzeri büyük yelken.

 

MAHRUTİ ŞAMANDIRA: Koni şeklinde bir şamandıra.

 

MAKARA: Ortasında dönen bir disk bulunan, metal ve başka bir malzemeden yapılma teknede donanım halatlarının yönünü değiştirme ve/veya bir palanga içinde kullanıldığında mekanik yükü azaltma amacıyla kullanılan parça.

 

MAKARA BUŞU: Makaranın dönen diski içindeki dönen pirinç yüzük.

 

MAKARA DESTEĞİ : Bir makarayı direğe uzak tutup rahat çalışmasını sağlayan metal parça.

 

MAKARA DİLİ: Bir makaradaki dönen parça.

 

MAKARA EKLEME: Bir makarayı ucundaki halattan bir çarmık veya iskeye donatmak.

 

MAKARA RULE: İki diskin üst üste değilde aynı düzlem üzerinde bulunduğu çiftli makara.

 

MAKARA SAPANI: Bir makaranın etrafında kullanılması ve alt kısmında bir kasa oluşturulması için daire şekline sokulmuş halat.

 

MAKARA TABLASI: Bir makaranın içinde dilin döndüğü dış kısmı veya gövdesi.

 

MAKARADAN GEÇİRME: Bir palanga sistemi kurarken, halatın bir makaradan veya başka bir amaçla bir kasa, matafyon ve radanzadan geçirilmesi.

 

MALAKITINSI : Norveç dilinde kelime anlamı girdap olan Norveçin Batı kıyılarındaki Lofotan takım ada grubundan ki Moskenaes adalarının güney ucundan geçen akıntaya verilen isim.

 

MANDA GÖZ: Ağaçtan yapılma ortası delik dairesel parça.

 

MANDAR BASMA: Mandarlar için kullanılan bu trim yelkenin ön yakasındaki kırışıklıkları gidermek için mandarı son bir kez çekme anlamına gelir.

 

MANDAR: Direğin tepesinden tek bir tur yaparak aşağı inen ve direk tepesine bir şey basmaya yarayan halat.

 

MANİKA: Çan ağzı şeklinde bir tepesi olan güverteye monte edilerek bir hava akımını yakalayıp yönlendirmeye yarayan ventilatör.

 

MANİLA: İnsan yapımı liflerden önce denizcilikte kullanılan bir çeşit halat.

 

MANTİ: Alt serenin ortasına bağlanan ve direk tepesindeki bir makaradan geçerek kandilisa palangasına gelen bir halat.

 

MANTİLYA: Seren armalı teknelerde, serenleri uçlarından yukarı germek için kullanılan bunların ucundan direğin tepesine uzanan halat.

 

MANTİLYA HALATI: Rüzgaraltı mantilyasının yelkene çarpıp buna zarar vermesini , earodinamiğini bozmasını engellemek için, bu halatı geren ip.

 

MANYETİK KUTUP: Manyetik pusulanın gösterdiği nokta.

 

MAPA: Ucunda bir halka olan vida.

MARGARİTA BAĞI:Bir halatı geçici olarak kısaltmak için atılan bağ.

 

MARİNA: İlk olarak ABD’de kullanılmaya başlanmış olan bu terim, modern gelişmiş limanlar için kullanılır.

 

MARKONİ ARMA: Bermuda arma.

 

MARSİPET: Serenden belli aralıklarla sarkıtılmış kısa halatların ucuna bağlanmış seren yolunca uzanan ve gabyarların, yelkeni toplarken ve camadan vururken üzerinde durdukları halat.

 

MARSİPET AYAKLARI: Seren armalı teknelerde, serenlerden belli aralıklarla sarkan ve burada çalışan tayfaların üzerine bastıkları marsipeti destekleyen kısa halat.

 

MASA ÇITALARI: Teknelerde masa üzerindeki tabak çanağın tekne yalpaladıkça düşmelerini engellemek için kullanılmış engeller.

 

MATAFORA: Bir teknedeki kurtarma botlarını denize indirmek için kullanılan ufak vinç sistemi.

 

MATAFYON : Gradin halatı üzerinde ortasında metal bir radanza bulunan bir göz oluşturacak şekildeki delik.

 

MATİZ AÇIKLIĞI: Matiz dikişi yapmak için kolları açılan bir halatın başında bırakılan boşluk.

 

MATİZ DİKİŞİ: İki halatın çaplarının 8 katı uzunlukta çözerek birbiri üzerine dolayarak yapılan dikiş.

 

MATİZ SARMAK: Bir matiz dikiş yapılırken bir halatın kollarının diğer halatın kolları ile sarma.

 

MAUNA: Seren armalı teknelerde alt direk tepesinin her iki yanına yatay olarak konulmuş gabya çubuğunu ve gurcataları destekleyen ahşap parçalar.

 

MAUNA DESTEĞİ: Ana direğin üst kısmında maunayı desteklemek için ana direğin iki yanına yapılmış ağaç çıkıntılar.

 

MAUNA YATAKLARI: Direğin üst kısmını tutmak içişn yapılmış parçanın üzerine oturduğu direğin iki yanından çıkan tahta parçalar.

 

MAVNA: Baştarde sınıfından olup, ondan daha havaleli ve enli, 26 kürekli ve 2 kat güverteli eski bir savaş gemisi.

 

MAYDAY: Karadan sürekli olarak dinlenen, 2.182 Khz’lik dalga boyundan yapılan uluslararası imdat çağrısı.

 

MAYLAR: Kevlar.

 

MAYNA ETMEK: Seren armalı teknelerde bir direği veya sereni güverte seviyesine indirmek.

 

MEDDİ CUZİ: Güneşin çekim gücünün, ayınki ile dik açı yaptığı ayın 1. ve 3. dördününde oluşan gelgit olayı.

 

MELTEM: Sıcak iklimlerde gündüz denizden karaya, gece ise tam tersi yönde esen rüzgarlar.

 

MENDİREK: Bir limanın denizden korunmasını sağlayan iskele veya dalga kıran.

 

MERDİVEN HALAT: Şeytan çarmıhı veya kıç merdiveni basamaklarının ortasındaki küçüğk bir delikten geçen ve her basamağı tutan halat.

 

MERİDYEN: Dünyanın kutuplarını birleştiren yarı büyük daireye verilen isimdir. Boylam olarak bilinir.

MERKATOR İZ DÜŞÜMÜ: Enlem ve meridyen boylamlarının birbirini dik olarak kestiği ve sabit bir pusula kerterizini gösteren kerte hatlarını düz çizgi olarak gösterildiği deniz haritası çizim metodu.

 

METEOROLOJİ: Hava değişikliklerini önceden anlayabilmek amacıyla hava durumunu inceleyen bilim dalı.

 

METRİK TON: Bin kilogroma karşı gelen ölçü birimi.

 

METRUK GEMİ: Denizde terkedilmiş haldeki bir deniz aracı.

 

MEVKİİ BULMA: Kara veya deniz kerterizlerinden radyo veya elektronik metodlara bir teknenin yerini belirleme.

 

MEVLANA CEVİZİ: Bir ipin sonuna durdurucu görevi görmesi için atılan düğüm.

 

MEYİL: Ekvatorun kuzey veya güneyindeki bir gök cisminin ekvatorla yaptğı dolayısıyla gök cisminin enlemine karşılık gelen açı.

 

MEZESTRE ETMEK: Sancak, işaret flaması ve benzerinin yarıya kadar basılması.

 

MEZE VOLTA: Bir halatın bir yere dolandıktan sonra kendi bedeni üzerine bir kez dolanarak atılan basit bağ.

 

MİL: Deniz mili 1852 m.

 

MİLİBAR: Atmosfer basıncı ölçü birimi.

 

MİLLET FORSU: Demirli bir teknenin arka kısmında duran sancak gönderin üzerine çektiği ülke bayrağı.

 

MİNDE OLMA: Bir palan sistemindeki halatın çok çekilmesiyle, bu sistemdeki iki makaranın öpüşmesi.

 

MİSAFİR KAMARASI: Teknenin arka kısmında kaptan ve misafirleri için yapılmış küçük kamara.

 

MİSTAÇO: Civadrayı teknenin ön alt kısmına bodoslamaya çenesine bağlayan  halat veya zincir.

 

MİSTRAL: Kuzey batıdan rhone vadisinden akdenize esen soğuk rüzgar.

 

MİTRE DİKİŞİ: Yelkenlerde iki farklı yönde konulmuş iki ayrı parçayı birleştiren dikiş.

 

MİYAMA HALATI: Seren yelkenleri üst iki yakalarını, serenlere bağlamak için kullanılan kısa halat.

 

MİYAMA KALÇETELERİ:  Seren yelkenin köşeleri sabitlendikten sonra orta kısmını seren üzerine bağlamak için kullanılan kısa halat.

 

MİZANA: Üç direkli yelkenlilerde en arkada bulunan 3. direk.

 

MİZANA FOA SERENİ: Uçlarına mizana yelkeninin iskota yakalarının bağlandığı seren armalı bir teknenin mizana direğinin alt kısmındaki seren.

 

MİZANA GARGARİ HALATI: Mizana yelkenini indirmek için kullanılan giz ucundaki bir makaradan geçerek güverte inen halat.

 

MİZANA HALATI: Yelkenli teknelerin mizanasındaki normal yelkenlerin latin yelkeni olduğu zamanlarda mizana sereninin alt kısmına takılan kısa halat.

 

MOLA ETMEK: Tekneyi şamandıraya, iskeleye yada başka bir tekneye bağlayan halatı çözmek, salmak.

 

MORİNA HALATI: 18 tane ince iplikten örülmüş halat.

 

MUNİ KASA: İki halatın kaynatılmasıyla bir göz oluşturulması.

 

MUSON: Büyük kara parçalarının yazın ısınıp, kışın soğumaları ile oluşan mevsim rüzgarları.

 

MUVAZENE MERKEZİ: Tekne düz dururken ağırlık merkezinden geçen doğru ile tekne yattığında yüzerlilik merkezinden geçen doğrunun kesiştikleri nokta.

 

MUVAZENE MERKEZİ YÜKSEKLİĞİ: Bir teknenin ağırlık merkezi ile muvazene merkezi arasındaki dikey uzaklık.

 

MÜREKKEP SEYİR: Önceden belirlenmemiş bir enlemin kutup tarafına geçmeden, iki nokta arasındaki en kısa yolu gitme.

 

MÜRSÜLE: Ağır yoma halatının iskeleye veya demir yerine verilebilmesi için bunun ucundaki kasaya bağlanan ince ve hafif halat.

 

MÜSADEME PALETİ: Köşelerinde tekne bordasının istenen yerine sabitlenebilmesi için kare biçiminde yelken bezi.

 

MÜTENAVİP FENER: Bir fener, ışıklı şamandıra veya işaret teknesinde çakan iki değişik rengin sırayla gösterildiği ışık.

NAGIR: Nil nehrinin alt kısmında kullanılan geleneksel bir ticaret teknesi.

 

NAVİGASYON: Bir tekneyi dünya üzerinde bir noktadan bir diğerine en kısa, güvenli ve etkili biçiminde götürebilme anlamında kullanılır.

 

NAVTEX: 1980’de yürürlüğe giren bu sistem, gemi telsizcilerinin özel bir alıcı sayesinde otomatik olarak yazılı deniz güvenlik bilgisi almalarını sağlayan sistem.

 

NAYLON: Halat yapımında kullanılan, en sağlam yapay lif.

 

NEHİR DÜZLÜĞÜ: Üzerinde seyir edilebilecek kadar bir nehrin neredeyse tamamen düz kısmı.

 

NET BORDA YÜKSEKLİĞİ:Bir teknenin tam ortasında, su seviyesinden güverte çizgisine kadar olan yükseklik.

 

NET TESCİL TONU: Tonaj.

 

NETA OLMAK: Demir alırken veya demirleme bölgesinden ayrılırken, diğer tekne veya başka bir engele çarpmayı engellemek için teknenin başını bir yöne çevirme, manevra yapma.

 

NETA ETMEK: Dağınık ve düzensiz bir yeri tertip ve düzene sokmak.

 

NİMBUS: Bir çeşit bulut oluşumu.

 

NİSBİ KERTERİZ: Objelerin teknenin başına göre olan kerterizleri.

 

NOMONİK HARİTA: Özellikle büyük daire seyri yapılacağı zaman çok faydalı olan bir çeşit harita. Bu harita küre yüzeyinin küre merkezine paralel duran bir düzleme iz düşümünün çıkartılmasıyla elde edilir.

 

NOTOFON: Şamandıralar ve insansız fener gemilerine takılan ve sisli havalarda tiz bir ses işareti veren elektrikli cihaz.

OCAKLIK DEMIRI: Bir tarafında iki demir bulunan demirlerden, kıça doğru olan ve göz demirinin gerisinde bulunan ve göz demiriyle aynı özellikte olan yedek demir.

 

OKYANUS: Gerçek anlamı ile nehirler, göller ve iç denizler dışında dünyayı çevreleyen su kütlesi.

 

OLTA BAĞı: Bir daha çözülmesine gerek duyulmayan halatların birbirine bağlanması için yapılan bağ.

 

OLUK: Bir yatın direğinde veya bumbasında üzerine yelkenin geçirildiği metal parça.

 

OMURGA: Bir teknenin postalarının üzerine oturtulup bağlandığı ve baştan kıça kadar devam ettiği ağaç/ madeni yapısal parça. Genellikle küçük teknelerde yekpare olur.

 

OMURGA AŞOZU: Kaplama tahtaların omurgaya girmesi için omurga üzerinde açılmış olan girintiler.  

 

OMURGA HATTı: Tekne ve deniz araçlarının baş ve kıç bodoslamalarını birleştiren ve omurga ile aynı düzlemde bulunan hat.

 

OMUZLUK: Borda kaplamalarının baş ve kıç bodoslamalara doğru eğimlenmeye başladığı yer ile bodoslamalar arasında kalan kısım.

 

OMUZLUK (BAŞ, KıÇ): Teknenin baş ve kıç doğrultusu ile sancak ve iskele tarafında 45 derecelik nisbi açı içindeki bölüm veya yön.  

 

OMUZLUK RÜZGARı: Kıç omuzluktan esen rüzgar.

 

ONARIM KIZAĞI: Genel anlamda, teknelerin inşa edildiği bir tersane önünde denize doğru olan eğim.

 

ORKAN: Tropik fırtına.

 

ORKOZ: Akıntının aksi yönünden esen rüzgar etkisiyle akıntı istikametinden aksine doğru giden yüzey akıntıları. Girintili ve çıkıntılı sahillerde bir çıkıntıya çaparak akıntının aksi yönüne doğru akan akıntı.

 

ORSA: Yelkenleri mümkün olduğunca rüzgar yönüne yaklaştırarak seyretmek.  (Orsasına seyir) 

 

ORSA ÇEKME: Yelkenli bir tekne ile rüzgara doğru, teknenin gidiş yönü ile rüzgarın geliş yönü arasında minumum açı oluşacak şekilde seyir etme.

 

ORSA ALABANDA EĞLENMEK: Rüzgârı bordaya alarak, yelkenleri birbirinin aksine alıp tekneyi yolundan alıkoyup vakit geçirmek.

 

ORSA ALABANDA TRAMOLA: Teknenin başını rüzgara alıp bir kontradan diğer kontraya geçmek, rüzgarı bir taraftan diğer tarafa geçirmek.

 

ORSA HALINDE: Bir teknenin mümkün olduğu kadar rüzgarın estiği yöne yakın seyredişi.

 

ORSAYA KAÇMA: Orsa giden bir teknenin sürekli rüzgara doğru dönme isteği.

 

OT DENİZİ: Kuzey Atlantik’te Bahamaların batısında yer alan, kuvvetli bir anaforun sargasso bitkisini toplayıp biriktirdiği bölge.

 

ORSA PUPA ÇEMBERI: Bumbanın cundasına yakın ve iki tarafında da mapa bulunan madeni çember.

 

ORSA PUPA PALANGALARı: Yan yelkenlerin bumbalarını istenilen istikamette tutmak üzere bir ucu orsa pupa çemberindeki mapaya, diğer ucu küpeştedeki bir yere bağlanan iki adet palanga.

 

ORSA YAKASı: Dört köşe yelkenlerin rüzgar üstünde kalan, üç köşe yelkenlerin ıstralya tarafında kalan yakaları.

 

ORSADA KAZANMAK: Bir teknenin orsa seyrinde rüzgar altına az düşerek, istediği tarafa gidişte rüzgar şiddet farklarından faydalanarak açı kazanması.

 

ORSASıNA SEYRETMEK: Seyir istikametinin rüzgarın estiği tarafa doğru olması.

 

ORSAYA KAÇMAK: Bir yelkenli teknenin devamlı olarak baş tutamayıp rüzgâr üstüne kaçması.

 

ORTA SU TROLÜ: Münhasıran göçmen balıkların istihsaline mahsus dibe temas etmeksizin suyun ortasından veya yüzeyine yakın kısmından çekilen trol ağları ve bunlarla yapılan su ürünleri istihsali.

 

ORTALA: Dümen kullanarak dönmekte olan bir teknenin istenilen rotaya yaklaşması esnasında serdümene dümeni omurga istikametine alması için verilen komut.

 

OŞINOGRAFI: Denizlerin fiziksel, kimyasal, jeolojik ve biyolojik özellikleriyle, bunlarla temasta olan toprak ve havanın jeolojik, fiziksel ve meteorolojik özellik ve birbirine olan etki kurallarını inceleyen bilim dalı.

 

OTOMATİK PİLOT: Teknenin kendi başına, uzun süre belli bir rotada gitmesini sağlayan düzenek.

 

OTURAK: Kürekle hareket eden teknelerde kürekçilerin oturarak kürek çektikleri alabandadan alabandaya uzanan tahtalar.

 

OTURAK PANÇALU: Oturakların alabandaya gelen taraflarını  alabandaya bağlayan ağaç veya madenden yapılmış üç köşeli praçollar. (Köşebentler)

 

OTURMAK: Bir teknenin çektiği sudan az bir suya girmesi, karinası üzerine binip hareketten sarkıt kalması.  

 

OTURMUŞ: Dolunaydaki git olayı ile karaya oturmuş yatlar için kullanılan terim.

ÖKSÜZ KEMERE: Ambar ağızları ve güverteler üzerine açılmış kaportalar dolayısıyla alabandadan alabandaya kadar uzamayan ve bir uçları ambar ve ya kaporta hizasında kesilen kemerler.

 

ÖKSÜZ VARDIYA: Üç vardiya ile tutulan nöbetlerde bir vardiyaya hep aynı saatlerin gelmemesi için 16-18 ve 18-20 saatleri arasında tutulan ikişer saatlik nöbetler. 

 

ÖKÜZGÖZÜ: Afrikanın batı sahillerinde bazen gözüken, sert rüzgarlarla beraber fırtınanın habercisi olan, başlangıçta küçük olup sonra tüm gökyüzünü kaplayan bir bulut.

 

ÖLÜ DALGA: Fırtına veya kuvvetli rüzgarla oluşan deniz durumu.

 

ÖLÜDENİZ: Fırtınaların dinmesi ile denizin çatlaksız dalgalı hali. Rüzgâr olmadığı halde fırtına sebebiyle oluşmuş dalgaların devam etmesi durumu.

 

ÖN ÜÇGEN: Yatlarda direk tepesi, dibi ve ön ıstıralyanın alt kısmı arasında kalan alan.

 

ÖN YAKA AÇAVELASI: Seren armalı teknelerde ön yelkenin alt,ön yakasını gerdirmek için teknenin burnuna takılan metal çubuklar.

 

ÖN YELKEN AÇAVELASI: Ön yelkenin arka yakasını tekneden açmak için kullanılan kısa bumba.

 

ÖN YELKENLER: Tek direkli teknelerde direğin önündeki iki veya daha çok direkli teknelerde ise ön direkteki yelkenler için kullanılan genel isim.

 

ÖNLEM ALMA: Genel anlamda, emniyete alma.

 

ÖPÜŞME: Hareketli makaranın sabit makaraya dayanması ile bir palanganın daha fazla çekilemeyecek hale gelmesi.

 

P SANCAĞI: Bir teknenin limandan ayrılmak üzere olduğunu ve tüm personelin derhal tekneye gelmesi gerektiğini belirten işaret.

 

PABUÇ: Demirin dibi daha iyi tutması için tırnakların uç kısmına eklenen üçgen biçimindeki ahşap parça.

 

PALA ÇEVİRME: Kürek çekerken küreğin sudan çıktığı anda yeniden suya girme anına hazırlık olarak, dik konumdan yatay konuma doğru çevrilmesi.

 

PALAMAR HALATI: Bir tekneyi iskele, rıhtım veya başka bir tekneye bağlamada kullanılan halat.

 

PALANGA: Genel anlamda kaldıraç, vites, makara, halka veya benzeri araçlarla gücü arttırmak için kullanılan mekanik sistem.

 

PALANGA MAKARALARINI AÇMAK: Bir palangayı oluşturan makaralar arasındaki uzaklığı arttırmak.

 

PALANGA ÜZERİNE PALANGA VURMAK: Bir palanganın ucuna ikinci bir palanga bağlayarak yükün bir palanganın azalttığının iki katı daha aza indirmesi.

 

PAMPERO: Arjantin’de Rio De Plata vadisinde esen, gök gürültüsü, yağmur ve şimşekle gelen sert rüzgar.

 

PAPAGAYO: Orta Amerika sahillerinde, genelde gelişi hakkında hiçbir işaret göstermeden aniden oluşan, bazen çok kuvvetli esebilen kuzeydoğu rüzgarı.

 

PARAÇOL: İki ahşap parçanın birleştikleri nokta, ekstra sağlamlık sağlayaması amacıyla, dik bir açı yapacak şekilde araya konulan metal parça.

 

PARAKETE: Bir teknenin süratini veya belli bir sürede kat ettiği yolu ölçek için kullanılan herhangi bir alet.

 

PARAKETE SAVLOSU: Bir paraketenein teknenin arka kısmından sarkıtılması için kullanılan özel örülmüş halat.

 

PARAMPET: Küpeşte.

 

PARÇA DİKİŞİ: Bir yelken yapmak için uc uca getirilen yelken bezi parçalarının dikilmesi.

 

PARİLE: Uç kısımları eşit kalınlığa gelecek şekilde iki ahşap parçanın birleştirilmesi.

 

PARİMA: Başipi.

 

PARMAKLIK: Herhangi bir dairede, merkezden çıkıp çemberi destekleyen çubuklar.

 

PASA ETMEK: Zor hava şartlarındaki veya tehlikedeki bir tekneden, tekneyi hafifletmet için yük atılması.

 

PASİFİK DEMİRİ: Seren armalı teknelerde, serenlerin ucuna takılan ve cunda yelkenleri bumbalarını destekleyen demir parça.

 

PATALYA: Büyük bir teknede kıyıdan malzemme taşıma gibi çeşitli işlerde kullanılan ufak tekne.

 

PATRİSA: Kıç ıstıralya.

 

PATRİSA CEVİZİ: Bir halat boyunca halatı durdurma amacıyla yapılan düğüm.

 

PAYANDA: Bakım veya tamirat için karaya çekilmiş bir tekne veya yatın altına konan ve düz durmasını sağlayan ahşap destek.

 

PELESENK AĞACI: Antil Denizi’ndeki adalarda yetiştirilen bir çeşit ağa.

 

PERDE: Güvertenin altında, tekneyi enine veya boyuna bölümlere ayıran dikey bölme.

 

PERVANE: Motorlu teknelerin suda ilerlemisini sağlayan, dönen vida benzeri parça.

 

PERVANE EVİ: İlk ahşap teknelerde kıç bodoslamanın arkasında, omurganın dibe doğru yaptığı çıkıntı.

 

PERVANE KAPAMA: Bir pervanenin kanat açılarının tekneye avantaj sağlayacak şekilde ayarlanması.

 

PERVANE PİÇİ: Sakin suda bir teknenin pervanesinin bir tur dönmesi ile kat ettiği mesafe.

 

PERVANENİN SEYİRDİM YAPMASI: Teknenin çok yatması nedeniyle pervanenin sudan çıkıp, üzerindeji yükün kalkması ile hızlı dönmesi.

 

PIRPIR: Bir yelkenli teknenin rüzgara doğru çok fazla dönmesi ile yelkende oluşan kırışıklıklar.

 

PİK KÖŞESİ: Dört köşeli bir baş kıç doğrultusu yelkeninin giz tarafından gerilen en üst köşesi.

 

PİNEL: Dümencinin rüzgarın yönünü anlaması için direk tepesine takılan ince flama.

 

PİNKİ: New England’da kullanılan en eski ve geleneksel teknelerden biri.

 

PİRAG: Denizde kullanılmak üzere iki ağaç gövdesinin oyulup birleştirilmesi ile yapılan büyük kano.

 

PİYAN BAĞI: Bir makara etrafına bağlanmış makara sapanındaki kasa veya radanzayı tutturmada kullanılan piyan mürsele.

 

PİYAN GIRCALASI: Piyan yapmada kullanılan kısa ip veya tel.

 

PİYAN MÜRSELE: Bir piyan yapımı sırasında sonunda oluşan halat.

 

PİYAN YAPMAK: Kısa bir iple, bir halatı başka bir halata veya halka yapacak şekilde bir halatın iki ucunu birbirine bağlamak. Bir halatın ucuna, kallarının ayrılmaması için iplik sarıp bağlamak.

 

PİYANLANMIŞ KASA: Bir halatın kasa veya radanza etrafında piyan yapılarak bağlanmış kısmı.

 

POLAKRE: Akdenize özgü bir tekne.

 

POLYESTER: Terilen, dakron gibi birçok değişik malzemeyi kapsayan bir grup yapay life verilen genel isim.

 

POSTA: Kaburga.

 

POSTA BAŞLARI: Büyük teknelerde, teknenin ön kısmında bulunan ve genelde demir veya bağlama halatlarının bağlandığı, baş biçimli büyük demir parçaları.

 

PRAÇIRA YELKEN: Daha çok ufak teknelerde kullanılan, bir siren üzerine açılan dört kenarlı yelken.

 

PRASYA: Seren armalı teknelerde yelkenleri rüzgara göre doğru açıya getirebilmek için serenleri çekmede kullanılan halat.

 

PRASYA ETMEK: Seren armalı teknelerde, serenleri prasyalar yardımı ile çevirerek yelkenlerin rüzgara göre doğru açıyı yapmalarını sağlamak.

 

PROA: Malay dilinde tüm yelkenli araçlar için kullanılan kelime.

 

PROFİL PLANLARI: Bir teknenin tasarımı sırasında kullanılan ve yüksekliklerinin belirtildiği çizim.

 

PROTESTO: Bir yarış yatı tarafından, rakibinin yarış kurallarına uymadığına dair yapılan itiraz.

 

PRUVA: Teknenin baş tarafının ötesindeki ufukt yönündeki alan.

 

PRUVA DİREĞİ GABYASIZ: Kare armalaı tekneler için, arka direği basılmamış, tam armalı tekneler için ise tepe direkleri basılmamış haldeki tekne için kullanılır.

 

PRUVA HATTI: Pusula tası içindeki teknenin burun doğrultusundu gösteren dikey çizgi.

 

PRUVA ISTIRALYASI: Ön direği veya etk direkli teknelerde ana direği, burun kıç doğrultusunda destekleyen, teknenin başından direkteki maunalara uzanan halat.

 

PRUVADA: Teknenin gittiği yönde.

 

PUNT HATTI: Alınan bir kerterize göre harita veya seyir işleme kağıdı üzerine çizilen çizgi.

 

PUNTEL: Güverte kenarına, vardavela tellerinin geçmesi için dikilmiş çubuklardan her biri.

 

PUPA: Kıç.

 

PUPA FENERİ: Gece seyir eden teknelerin kıçında bulunan seyir feneri.

 

PUPA GİTMEK: Rüzgarı tam arkadan veya bu yönün birkaç kerte yanından alarak seyir etmek.

 

PUSULA: Bir teknede önceden belirlenmiş bir istikamette gitmeye veya teknenin haritadaki yerini bulmak için görünen objelerin kerterizlerinin alınmasına yarayan alet.

 

PUSULA DOLABI: Pusulanın konulduğu ve içinde düzeltme mıknatısları ile pusulanın aydınlatılması için ışığında bulunduğu kutu.

 

PUSULA HATASI: Doğal sapma ile yapay sapmanın toplamında pusulada oluşan hata.

 

PUSULA KARTI DERECELENDİRME: Bir pusula kartını 0’dan 359’a kadar bölme.

 

PUSULA MEYİL HATASI: Teknenin bayılmasından dolayı pusulada oluşan hata.

 

PÜRMEÇE: Teknenin başından geriye veya kıçından ileri doğru çekilip karada bir babaya bağlanan halat.

RADANZA: Genelde demir veya aliminyumdan yapılma daire veya kalp şeklinde parça.

 

RADAR: Radyo sinyalleri göndererek objelerin yerini belirleme metodu.

 

RADAR DALGALARI YANSITICISI: Fener, fenergemisi veya şamandıraların üzerine takılarak bunların radarı olan bir tekne tarafından radarda görünmelerini sağlayan alet.

 

RADYO BIKIN: Karada orta frekanslarda yayın yapan radyo istasyonu.

 

RAFT: Denizde teknelerin bağlanması için çakılmış kazık veya kazıklar.

 

RANDA ÇEMBERİ GARGARİ HALKASI: Flok veya ıstıralya yelkenlerinin ön yakalarını ıstıralyaya takmaya yarayan metal halka.

 

RANDA EK YELKENİ: Sünye armalı bir tekne ana yelkeninin güngörmez yakasına takılan ve  rüzgarı arkadan alarak yapılan seyirde daha büyük bir yelken alanı yaratmayı sağlayan uzatma.

 

RANDA YELKENİ: Arkadan gelen uygun rüzgarlardan yararlanmak için mizanaya basılan ek yelken.

 

RANDAN SİSTEMİ:  Teknedeki üç kürekçiyi her iki taraftan eşit çekme gücü olacak şekilde yerleştirme metodu.

 

RANNIR: Direk tepesinden teknenin iki kıç omuzluğuna inen ve rüzgar arkadan gelirken direğin öne doğru bükülmesini engelleyen kıç ıstıralyadır.

 

RANZA: Teknede yatılacak yer.

 

RANZA KENARI: Teknedeki ranzaların yan kısımlarına yapılmış tekne sallandığında düşmeyi engelleyecek tahta parçalar.

 

RASAT: Karadan uzakta iken, bir teknenin yerini belirlemede kullanmak üzere güneş, ay veya bir yıldızın astronomik yüksekliğini belirleme.

 

RATİNG: Bir yatın belli bir yarış parkurunda başka bir yata karşı göstereceği performansın hesaplanması.

 

REHBER İŞARET: Sahil veya sığ sularda dibe konulmuş olan karadaki başka bir işaret veya sabit bir obje ile üst üste bindirilip bu doğrultuda seyredildiğinde bir tekneyi sığılık, kayalık gibi tehlikeli bir bölge dışına çıkaran işaret.

 

RESİF: Üzerinde dalgaların kırılacağı kadar yüzeyde olmayan ancak yinede navigasyon açısından tehlike yaratacak şekilde sürekli sığ kayalık.

 

RIHTIM: Bir limanın iç kısmında teknelerin yanyana bağlanması için yapılmış yapı.

 

RİGAVO: Bir palanga sistemindeki halatın, ucu sabit makaranın kasasına bağlanmış olan kısmı.

 

RİGAVO BAĞI: Bir halatın büyük bir obje etrafına birkaç tur dolanıp yine kendi üzerine bir piyan mürseli ile bağlandığı düğüm.

 

RİLİ ÇANAKLI ÇARMIKLARI: Direk alt parçasının tepesindeki bölümü tutan metal çubuk veya zincirden yapılma çarmıklar.

 

RİLİ ÇEMBERİ: Seren armalı teknelerde direk etrafında, üzerinde bir sürü kasa lehimlenmiş olan çember.

 

ROTA: Bir teknenin kıç baş doğrultusu ile kuzey veya güney istikametinin yaptığı açı.

 

ROTA KOYMAK: Bir teknenin rotasını belirlenmesi anlamında kullanılan terim.

 

RÜŞVET GÜVERTE: Denizcilikte teknede herhangi bir yere yerleştirilen geçici güverte.

 

RÜZGAR DÜMENİ: Bir dümene bağlanmış pinel üzerine etki eden rüzgarın ufak bir tekneyi belli bir rotada götürdü kendi kendine kontrol modeli.

 

RÜZGARA AKMA: Rüzgara dik veya tam karşı olan bir akıntı ile rüzgarın geldiği yöne sürüklenilen tekne.

 

RÜZGARA DÖNME: Tramola atmak için teknenin başını rüzgara çevirme.

 

RÜZGARA KAPILIP GİTME: Kuvvetli bir rüzgar önünde, ufaltılmış yelken alanı ile çok kuvvetli rüzgarlarda olduğu gibi kuru direkle sürüklenme.

 

RÜZGARA KARŞI GİTME: Yelkenin orsa yakası tersleyecek şekilde rüzgara doğru gitme.

 

RÜZGARALTI: Teknenin rüzgardan uzakta kalan tarafı.

 

RÜZGARALTINA DÜŞME: Bir teknenin başının rüzgardan açılara, rüzgaraltına doğru kayması.

 

RÜZGAR ÖLÇER: Rüzgarın hızını ölçmeye yarayan alet.(Anemometre)

 

RÜZGARÜSTÜ: Rüzgarın geldiği taraf, rüzgar altının tersi.

SAAT AÇISI: Bir mevkiden veya bir gök cisminden geçen meridyen ile Greenwich meridyeni arasında kalan ve batıya doğru ölçülen açıdır.

 

SAAT DAİRESİ: Gök kutuplarından ve gök cisminden geçen büyük daire.

 

SABİT ARMA: Tekne üzerinde devamlı olarak sabit durumda bulunan direk, çarmık, giz, seren vb. Gibi donanımlar.

 

SABİT PRAÇİLERA YELKENİ: Kandilisası serenin dörtte birine bağlanan ve tramolalarda karulasa aşırılmayan, karulası direk dibine bağlanan yelken.

 

SAÇULE: Ağaçtan yapılmış dökmeci kalıplar

 

SAFRA: Geminin denize elverişli bir durumda bulunması için zorunlu koşullarda biri olan su çekimi ve dengeyi sağlamak amacıyla gemiye alınan ve gerektiğinde yüksük olarak da yolculuk edebilmesine olanak sağlayan su, kum veya taş gibi fazla ağırlıklar.

 

SAFRA SARNICI: Safra suyunun alındığı sintinelerdeki sarnıçlar.

 

SAĞA DEVİRLİ PERVANE: Kıç taraftan bakıldğı zaman sancak tarafa doğru devreden pervane.

 

SAĞANAK: Rüzgarın bölümler halinde şiddetli esmesi.

 

SAĞLAM RÜZGAR: Herhangi bir yönden devamlı surette esen rüzgar.

 

SAHİL İŞARETLERİ: Harita üzerinde yer alan, sahile yakın seyreden teknelerin mevki tayin etmeleri için sahillerde bulunan tepe,cami, kule gibi alanlardır.

 

SAHİL MELTEMİ: Kara sıcaklığının deniz sıcaklığının altına düşmesi ile oluşan, akşamları esen rüzgardır.

 

SAHİL ŞERİDİ: Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğindeki alan.

 

SAKAL: Teknelerin karinalarında meydana gelen yosunlar.

 

SAKİN DENİZ: Ayna gibi düzgün durumdaki deniz şekli.

 

SALABURUN: Yelkenlerin gradin yakalarını serene kaldırmak için kradin yakalarına donatılan selviçeler.


SALABURUN ASTARI: Salaburunların yelkene değidikçe yelken bezini aşındırmaması için yelkenin salaburunlar hizasına dikilen bez.

 

SALAPURYA: Latin yelkeni ve floku olan baş ve kıçı mavnadan küçük  ve az su çeken nakliye teknesi.

 

SALDIRMAK: Dar sularda demir alırken teknenin pruvasına hareket istikametine doğru motor yardımıyla çevirmek.

 

SALMA: Bir teknenin draftını geçici olarak arttırmak için kullanılan parça. Teknenin yana doğru kaymasını engelleyen parça.

 

SALMA KASASI: Salma omurgalı teknelerde, salmanın hareket edebilmesi için omurga üzerine yerleştirilmiş, genelde kemere yönünde desteklenmiş, birleşik kaplar presibine göre çalışan düzenek.

 

SALPA: Demirin deniz dibinden kurtulması, ağırlığın zincire binmesi anı.

 

SALTA: Volta edilmiş bir halata boşverilmesi için verilen komut.

 

SALTA ETMEK: Gergin bir vaziyette bulunan bir halatı biraz kaçırmak.

 

SALTA BORİNA: Borinaları biraz boşaltmak veya süretle sıçrayıp çıkmak.

 

SALVO: Teknede bulunan topların bir istikamete hep birden ateş etmesi.

 

SALYA: Kullanılacak veya kullanıldıktan sonra artan halatların güverte üzerine sıra sıra uzunlamasına yatırılması.

 

SALYA BASTON: Cuna yelkenlerinin açılması için serenler üzerinde bulunan cunda bastonlarının serenler üzerinden dışarıya doğru sürülmeleri için verilen komut.

 

SALYA ETMEK: Bir şeyi bir taraftan bir tarafa aşırarak çekmek.

 

SALYA FORA: Zinciri ırgata vurmak veya ırgattan kurtarmak için zincirlikten yeteri kadar zincir çıkarmak.

 

SALYAFORA HALATI: Salya forada kullanılan birer çımalarına kanca bağlanmış halatlardır.

 

SALYAFORA KANCASI: Salya forada kullanına birer uçları kancalı diğer uçları halkalı kancalar.

 

SAMURA: Gemi safrası.

 

SAM YELİ: Kızıldeniz’de çölden esen ve genelde beraberinde kum fırtınası getiren rüzgarın ismi.

 

SANCAK: Teknenin pruva-pupa hattının sağ yarısı, sağ tarafı.

 

SANCAK ALABANDA: Dümenin sancak tarafa azami olarak basılması için verilen emir.

 

SANCAK BAĞI: Farklı kalınlıktaki halatları bağlamak için kullanılan bir bağ.

 

SANCAK BAŞ OMUZLUK: Pruvadan itibaren sancak tarafa doğru 45 derece istikameti.

 

SANCAK GEMİSİ: En yüksek makamın forsunu taşıyan gemi.

 

SANCAK GÖNDERİ: Kıç tarafa güverteden sancağı toka etmek için dikilmiş gönder.

 

SANCAK KIÇ OMUZLUK: Pruvadan itibaren sancak tarafa doğru 135 derece istikameti.

 

SANCAK KONTRA: Yelkenleri sancak tarafından gelen rüzgara göre ayarlanmış hale seyir eden tekne.

 

SANCAK SALVOSU: Sancakları ve işaret flamalarını direklere veya serenlere çekmekte kullanulan 1.5 burgata kalınlığına kadar olan ince halatlar.

 

SANSABOSA: Fırtınalı havalarda tek demirde yatılırken demirin taraması ihtimaline karşı olduğu yerde atılan ikinci demirin bosaya vurulmamış ve kaloma verilmemiş durumu.

 

SAPAN: Makaraların etrafındaki halat veya demir kuşaklar.

 

SARAVELE: Yelkenin indirerek, dağılmamaları için kısa halatlarla bağlama.

 

SAPMA: Teknelerin kendi manyetik alanları nedeniyle manyetik pusulalarda oluşan hata.

 

SAVLO: Sancak çek için kullanılan ince halat.

 

SAVRUNTU: Sert rüzgarların dalgalar üzerine çarparak su zerrelerini duman halinde kaldırıp savurması.

 

SEFER: Hem yola çıkışı hemde geri dönüşü kapsayan bir tekne tarafında denizde yapılmış seyahat.

 

SEHİM: Teknenin bir yanından diğer yanına kadar güvertesinin yaptığı kavis.

 

SEKSTANT: Denizde yatay ve dikey açıları ölçmeye yarayaan modern navigasyon aleti.

 

SELVİÇE: Yelkenli bir tekne armasındaki hareketli halatlar.

 

SELVİÇE BONCUĞU: Selviçelerin donatıldığı tek delikli boğatalar.

 

SEPHİYE: Bir cismin su üstünde durmasını sağlayan yüzdürücü kuvvet.

 

SERAP: Atmosferdeki belli sıcaklık ve ışık durumlarında oluşabilen özel bir durumla, normalde gözükmeyen ufkun ardındaki objelerin atmosferden yansıyarak gözükmeleri.

 

SERDÜMEN: Teknede dümen tutan kişi.

 

SEREN: Direkler üzerinde yelken açmak için ve işaret çekmek için yatay olarak bağlanmış gönder.

 

SEREN VARDAVELASI: Yelkenlerin seren yakalarını serene bağlamak için serenin bir cundasından diğerine kadar seren üzerindeki mapalardan donatılan halat veya demir çıbuklar.

 

SEREN YAKASI: Yelkenlerin serene vağlı üst kısımları.

 

SEYİR: Bir deniz aracının bir mevkiden gidilmesi istenilen diğer bir mevkiye emniyetle götürülmesi.

 

SEYİR AÇISI:Bir teknenin burnunun rüzgara göre açısı.

 

SEYİR DEFTERİ: Bir teknenin yolculuğu ile ilgili; hava durumu,rota, sürat gibi bilgilerin kaydedildiği defter.

 

SEYİR FENERİ: Gemi ve deniz araçlarının seyir halinde bulundukları zaman çekmek, yakmak zorunluluğunda oldukları fenerler.

 

SEYİR JURNALİ: Seyirde ve limanda bulundukları süre içinde olayların ve önemli işlemlerin günlük olarak kayıt edildiği ve kaptan tarafından veya yetki verilen personel tarafından tutulan hukuki geçerliliği olan bir kayıt defteridir.

 

SICAK CEPHE: Tipik bir alçak basınç merkezinde, alçak basınç olan bölgeyei dolduran soğuk havanın, buradaki sıcak havayı bir çıkıntı şeklinde dışa itmesi ile oluşan hat.

 

SIĞ SU: Denizin herhangi bir kısmında teknlerin seyretmeerine uygun olmayacak şekilde az su bulunan pek derin olmayan yerler

 

SIĞLIK: Derinliği az olan ve gemirin seyretmeleri tehlikeli olan yerler.

 

SIMAK: Orijinalde keç armalı olan, 15-50 ton ağırlığında, kıyı balıkçılığında kullanılan bir tekne.

 

SIPA: Yükseltilmiş bir taban ve çapraz duran parçalardan oluşan, teknedeki yedek bumba ve çubukların konduğu tahta iskemleler.

 

SIRIM HALAT: En eğır işler için kullanılan oldukça kalın ve sağlam halat.

 

SİA: Güneşin doğuş ve batış noktaları ile gerçekleşen doğu ve batı noktaları arasındaki açı.

 

SİLME GÜVERTE: Teknenin başından kıçına kadar devam eden kesintisiz güverte.

 

SİĞİL: Herhangi bir cismin altına birşey sürmek için veya yara savunma malzemesi olarak kullanılan bir tarafı yontulmuş sivri ağaç takozlar.

 

SİLİSTRE: Lubarağzında selamlama veya gemi dahilinde yapılacak anonstan önce dikkati çekmek maksadıyla kullanılan kemikten veya madenden yapılmış tiz ses çıkartan bir cins düdük.

 

SİLONGO: Cunda yelkenlerinin serenini, cundalarından kaldıran kadilisa.

 

SİLYON FENERİ: Gece ve karanlıkta, deniz araçlarının seyir halindeyken pruva ve grandi direkli cundalarında yaktıkları ufkun 20 kertelik bir sahasında berrak havada en az 5 milden görülebilen motorun çalıştığını belirten fener.

 

SİMOFOR: İki deniz aracı veya sahil istasyonu arasında kısa gönderli dört köşe sancaklarla yapılan görünür muhabere usulü.

 

SİNAR: Kalafatçıların armuzlara üstübü sıkıştırmakta kullandıkları bir çeşit demir siğil.

 

SİNTİNE: Teknenin en altında yer alan kısım.

 

SİNTİNE POMPASI: Sintinede biriken sıvıların boşaltılması için kullanılan pompa.

 

SİNTİNE SUYU: Dalgaların serpintisi veya yağmur olarak tekneye giren ve sintinede birikip, pis ve tehlikeli bir hal alan su.

 

SİNOPTİK HARİTA: Belli bir süre içerinde değişik merkezlerden toplanan izobarları gösteren hava haritası.

 

SİS İŞARETİ: Siste seyir halindeki gemilerin birbirlerine durumlarını belirtmek üzere düdükle verdikleri işaret.

 

SİS KAMPANASI: Demirde veya şamdırada yatan gemilerin siste mevkilerini belirtmek için çaldıkları kampana.

 

SİSAL HALAT: Manila halattan çekme gücü daha zayıf olan bitkisel halat.

 

SİYA: Filikalarda kürekli baştan kıça doğru hareket ettirmek.


SİYA ETMEK: İleri yolla giden bir filikanın durdurulması masadıyla küreklerin ters tarafa doğru çekilmesi.

 

SOBRA: Seren armalı bir teknede tramola atarken veya rüzgara karşı duruken ön yelkenler ile arka yelkenlerin birbirlerine ters yönde duracak şekilde ayarlanmaları.

 

SOLUGAN: Uzun mesafelerden gelen fırtına sonrası ilerleyen dalgalar.

 

SOĞUK HAVA CEPHESİ: Soğuk bir hava kütlesinin, alçak basınç olan bölgeye doğru hareketi sırasında, bir sıcak hava kütlesi ile karşılaşıp bunu yukarı itererek oluşturduğu dalga şeklindeki şişlik.

 

SOS: Yardım isteyen bir tekne tarafından telsizlere verilmek üzere, uluslararası alanda kabul görmüş olan işaret.

 

ST.ELMO ATEŞİ: Belli atmosfer koşullarında, bir teknenin direk ve serenlerinin ucunda oluşan şimşek bezeri elektriksel olay.

 

STRATÜS(KATMANBULUT): Bir çeşit bulut oluşumu.

 

SU ÇEKİMİ: Teknenin su kesimi ile omurgası arasındaki dikey mesafe.

 

SUGA ETMEK: Vira edip sıkıştırmak.

 

SU HATTI: Teknenin gövdesinde, ıslak yüzyle kuru yüzeyi arasındaki çizgi.

 

SÜBYE ARMA: Direklerinde seren yelkenleri almayıp sadece  yan yelkenleri bulunan tekneler.

 

SÜLYEN: Yeni konulan veya raspa edilerek temizlenmiş olan çelik veya demir saçlar üzerine koruyucu olarak sürülen genellikle kırmızı renkteki astar boya.

 

SÜRMELİ RANDA ARMA: Aşırmalı yelkenin uzun ön yakalı ve kısa orsa yakalı bir varyasyonu

 

SÜRME OMURGA: Salma omurga diğer adı.

 

SÜRTÜNME MERKEZİ: Bir teknenin su altında kalan kısmının geometrik merkezi.

 

SÜRÜKLENMEK: Bir teknenin demiri dibi tutmadığı için akıntı ve rüzgara kapılıp gitmesi.

 

SÜS: Bir teknenin boyunca uzanan güverte seviyesi altındaki dekoratif kesik veya çizgi.

 

SÜT LİMAN: Denizcilerin rüzgar esmemesi halinde, sakin denize verdikleri isim.

ŞAFT : Motorların krankın çevrimsel hareketini pervaneye ileten çelikten yapılmış silindir şeklindeki çubuk.

 

ŞAFT BODOSLAMASI: Üzerinde şart kovanı bulunan bodoslama.

 

ŞAFT GÖBEĞİ: Pervane şaftının çıkması için bodoslama üzerine açılan delik.

 

ŞAFT KOVANI : Şaftın dönmesi ile bodoslamanın aşınmaması için şaft göbeğine geçirilen kovan.

 

ŞAFT YATAĞI:  Şaftın gemi içinde üzerine oturduğu ve döndüğü yataklar.

 

ŞAFT YOLU: Makine dairesinden şaft göbeğine kadar olan ve bir insanın rahatça hareket etmesi gereken genişlik ve yükseklikte olan su geçirmez kapalı yol.

 

ŞALİ: Milli sancaklarla işaret sancak ve flamalarının yapıldığı yün kumaş.

 

ŞALOPA: Fikikadan büyük kürek ve yelkenle hareket eden tekne veya liman içinde malzeme taşımakta kullanılan küçük tekne.

 

ŞAMANDIRA: Kullanış şekline göre değişik biçimlerde yapılmış ve su geçirmezliği temin edilerek yüzme kabileti arttırılmış saç veya plastikten yapılmış sarnıçlardır.

 

ŞAMAL: Basra Körfezinde kuzey batıdan esen rüzgara verilen isim.

 

ŞAT: Mavna gibi eşya naklinde kullanılan büyük duba.

 

ŞEMSİYE DEMİRİ: Şamandıraların sabit tutmalada kullanılan iç tarafları boş yarım küre şeklindeki demirler.

 

ŞASMER: Gelgit olayının sıkça yaşandığı kıyılarda çalışan bir çeşit tekneye verilen isim.

 

ŞEYTAN BOŞLUĞU: Kalafat yapanların, su seviyesinin hemen üzerindeki yan tahtalar  arasındaki ufak boşluğa verdikleri isim.

 

ŞEYTAN ÇARMIHI: İki halat arasına ağaç basamaklarla yapılan bordadan sarkıtılan merdiven.

 

ŞIKKA: Halattan örülmüş ağ.

TABAN: Motorlu teknelerde pervane şaftının gövde dışına çıktığı noktada, buna destek olması için, kıç bodoslama üzerine konuş A şeklindeki parça.

 

TABLA :Makaraların dış yüzeylerini oluşturan bölüm.

 

TADİLAT : Değişiklikler, değiştirme.

 

TAHLİSİYE : Kazaya uğrayan teknelerin yolcu ve personelini kurtarma işi

 

TAHLİSİYE SANDALI : Tahlisiye işlerinde kullanılan tüm gemilerde bulunan özel sandal.

 

TAHMİL : Bir gemiye yük yüklemek.

 

TAKA: Baş tarafı göğüslü, kıçı aynalıklı olarak Karadeniz kıyılarında yapılan sandal.

 

TAKATUKA : Sigra külü silkmek için kullanılan bakır veya çinko yada teneke kapalı kutu.

 

TAKLA ATMAK: Ufak bir teknenin dalgalarla veya kuvvetli bir rüzgarla, direği ile beraber yan dönüp suya girmesi.

 

TAKOZ: Seren armalı teknelerde, serenlerin ucuna, yelken halatları veya matafyonlarının çıkmaması için takılan takoz.

 

TAKOZLAMAK: Dalgalı veya fırtınalı denizde, yerinden oynamaması için yükü iyice sabitlemek.

 

TALAZLIK : Postaların üstleri ile kaplama tahtlarının en üstünde bulunan kaplama tahtasının üzerine konulan tahta.

 

TALİM : Muhtelif gemi hizmetlerinin görülmesi için personel tarafından yapılan eğitim.

 

TALİMAR: Teknenin başını, pruvasını oluşturan, alt kısmında parile veya ahşap ile omurgaya bağğlı en ön parça.

 

TALİM BAŞLIĞI :  Eğitim için atılan torpidolara koşulan başlık.

 

TALVEK HATTI : Boğazlarda veya iki ülke arasındaki deniz mesafesinin karasularında daha kısa mesafede olması halinde ortadan geçtiği varsayılan hat.

 

TAM ARMALI : Direklerinin hepsinde seren yelken bulunan veya tüm yelkenleri açık olan tekne.

 

TAMBUR :  Halat dolabı.

 

TAMBURATA : Arasında tek veya çift fırdöndü bastika bulunan kurtağızları veya mayın tarama gemilerinde manyetik kablonun üzerinde aktığı makara.

 

TAMPON KÜTÜĞÜ: Teknenin baş ve kıçta iyice daraldığı yerdeki sağlam tahta parçalar.

 

TAN : Alacakaranlık.

 

TAN SÜRESİ :  Akşam güneşin batışı ile karanlığın başlangıcı veya sabah karanlığın bitimi ile günelim doğuşu arasındaki süre.

 

TANI FLASASI: Yapıldığı malzemeyi belirtmek için halatın kollarına konulan, hint kendirinden yapılan renkli iplik.

 

TAPA: Ufak bir teknenin dibindeki suyu boşaltma deliğini kapatmaya yarayan ahşap tıkaç veya metal vida.


TARAK TUTMAK: Hise veya mayna edilmekte veya askıda tutulmakta olan bir vasıtanın istenilen yönden farklı bir yöne dönmesini önlemek üzere vasıtaya halat bağlayıp çekmek veya bir yere volta etmek.

 

TAVA: Borda iskelelerinin altında ve üstünde durulacak yer.

 

TAVLON GÜVERTE : Çok güverteli gemilerin üsten itibaren aşağıya doğru beşinci güvertesi.

 

TAYFA: Geminin güverte, makine ve kamara bölümlerinde çaşışan gemi kaptanı, gemi zabiti, yardımcı zabitleri ve stajyerler dışında kalan gemiadamları.

 

TAYFUN: Tropik fırtına.

 

TEHLİKE ŞAMANDIRASI: IALA denizcilik şamandıralama sisteminde kullanılan bir çeşit şamandıra.

 

TEKNE: Su üstünde kalarak seyreden ve deniz uçakları dahil, su üzerinde taşıma aracı olarak kullanılmakta olan veya kullanılmaya elverişli bulunan her türlü deniz aracı.

 

TEL SAPAN: Yük kaldırmada kullanılan her iki çıması kasalı veya radanzalı tel halat.

 

TELE RADANZA BASMAK: Tel halatın ucuna bir radanza koymak gerektiğinde kullanılan modern bir dikiş metodu.

 

TENSİP: Uygun görme.

 

TENTE: Güverteyi yağmur ve güneşten korumak için güverte üzerine açılan branda veya başka bir malzemeden yapılmış örtü.

 

TENTE KEMERESİ:  Tentelerin aşağı doğru sarkmasını önlemek için bir ucu tente gönderi üzerine  diğer ucu alabandadaki tente punteli üzerindeki yuvasına oturan, omurgaya dik ağaç kütükler.

TENTE KULAĞI: Tenteleri gergin tutmak için tentelerin köşelerinde bulunan kamçılar.

 

TENTE LENTİYESİ: Filikalarla botların üzerlerine açılan tentelerin düzgün durması için tentelerin kenarlarına bağlanıp alabandaya alınan ince salvolar.

 

TENTE MATAFYONU: Tentelerin yakarına açılmış bulunan radanzalı delikler.

 

TENTE OMURGASI: Tentenin orta kısmına ve altına konulan ağaç.

 

TEPE HALATI: Dört köşe yelkenlerde, gradin halatının, yelkenin en üst köşesine bağlanan kısmı.


TERİLEN: Polyester.

 

TERSANE: Gemi yapılan, onarılan; fabrika , sanayi merkezi.

 

TERS BAŞ OLMAK: Bir teknenin zor hava şartları ile başı arkaya gelecek şekilde kendi etrafında dönmesi.

 

TERS BÜKÜM: Halatı kangal şeklinde sararken, düzenli olması için her zaman büküldüğü tarafın tersine bükme.

 

TERS OMURGA: İngilizcede bazen yanlış yapılmış omurga için kullanılan terim.

 

TERS SULAR: Rüzgarın ters yönünde dalgaların olduğu deniz durumu.

 

TERSE TRAMOLA: Dar alanlarda ileri giderken dönmek isteyen teknelerin yaptığı manevra. Bu manevrada dümen dönülmek istenen trafa itilerek geri geri gidilir, böylece teknenin burnu istenen tarafa döner. Tramola atarken yelkenlerin faça edilmesiyle aynı harekettir.

 

TERSLEMEK: Bir yelkeni terslemek, onu rüzgara doğru çevirip ön kısmına rüzgarın arkadan çarpmasını sağlamaktır.

 

TERSE DİRİSE ETMEK: Rüzgar normal değişim yönünün terisine değiştiğinde kullanılır.

 

TERSMAYMUN: Birbirine kaynatılmış iki veya üç radanzadan oluşan parça. Bu parçaya gelen halatları farklı yönlere yönlendirmek mümkün olur.

 

TIRAKA: Gemi bordasına veya tekne direğine bir halat yardımıyla çıkmak için kullanılan oturak.

 

TIRFİL PALANGASI: İki adet tekli makaranın kullanıldığı palanga tipi. Üstteki makara bir kanca ile tutturulur ve bubun sabit kısmı alt makaranın makara sapanını oluşturur. Bu palangada kazanılan avantaj dört kat ise de , normal bir palangaya nazaran kullanım alalın sınırlıdır.

 

TIRHANDİL: İki direkli ve cıvadralı, latin yelkenli başı kıçı bir ve gagalı teknelerdir. Özellikle Ege, Akdeniz sahillerinde balıkçılık veya süngercilik için kullanılan yelkenli tekne.

 

TIRNAK: Bir demirin kolları ucundaki üçgen biçimindeki çıkıntılar.

 

TIRNAK UCU: Demir tırnağının ucu.

 

TIYALK: kökü 17. yy. dayanan, Hollanda’da kullanılan bir kargo teknesi.

 

 

TIRPANTO: Tel halatlar üzerine vurulan palanga sapanlarının tel üzerinde kaymaması için halat üzerine sarılan ip.

 

TIYOTTER: Geleneksel Hollanda yelkenlilerinin en küçüğü.

 

TİCARET RÜZGARLARI: Yaklaşık olarak 30 derece kuzey ve 30 derece güney rüzgarları arasında esen düzenli rüzgarlar.


TİK AĞACI: Tekne yapımında kullanılan Hint meşesi. En sık güvertelerde görülür.

 

TİRENTİ: Bir halatın çekilen çıması.

 

TRİNKET: Pruva direğinde en altta bulunan ana seren.

 

TİRİZ: Çarpma ve sürtmelerden korumak için güvertesiz teknelerin direk ve dubaların dış kenarlarına takılan tahta yada halat örgüsünden yapılmış çıkıntı.

 

TİRİZLERİ VURMAK: Kötü hava beklendiğinde, tekne üzerindeki açıklıkların örtülmesi.

 

TİRNELE: Tente yakalarını vardavela teline bağlamak için birer çımları üzerindeki matafyonlara dikilmiş tel ve mürnellerden örülmüş kısa kamçılar.

 

TİZE ETMEK: Halatı germek.

 

TİZE TİZEYE: Halatın bi yere ucu ucuna erişmesi.

 

TOCA: Bir halat veya zincirin dolaşığ kördüğüm olması.

 

TOKA ETMEK : bir şey yerine kadar kaldırmak yukarıya çekmek.

 

TONAJ: Bir ticaret gemisinin iç hacminin hesaplanması ile bulunan taşıma kapasitesi.

 

TONİLATO: Gemilerin iç hacimlerinin ifadesinde kullanılan ve 2.83 metreküpe eşit olan hacim birimi.

 

TOPUK: Dik vaziyette duran direk çubukların güverteye bakan alt tarafları. Kanca gönderlerinin kancasız olan alt tarafları.

 

TOPUK ATLAMAK: Seyir halindeki bir teknenin bir sığlıktan omurgasının sığlağa sürtünerek geçmesi.

 

TOPUZ: Resmi günlerde alay sancakları ile beraber veya alay sancağı çekilmeksizin yalnız olarak direk şağkalarına çekilen milli bayrak.

 

TORNAÇARK: Uzun middet makine çalıştırılmağı zamanlarda makine aksamının tutmaması ve alışması ve olabilecek arızaların tespiti maksadıyla makiların çalıştırılma işlemi.

 

TORNİSTAN: Gemi veya teknelerin geriye doğru gitmeleri.

 

TORNO: Bir dilli makara.

 

TORPİLLİ SALMA: 19. ve 20. yy başlarında yarış yatlarında ağırlık olarak kullanılan, en alt ucuna büyük kurşun torpil konulmuş uzun levha.

 

TRAMOLA: Yelken seyrinde rüzgar üstünden yapılan dönüş.


TRAMOLA MAYISTRA: Seren armalı teknelerde tramola sırasında arka serenlerin çekilmesi için verilen emir.


TRAMONTA: Akdeniz’de, özellikle İtalya sahillerinde esen soğuk kuzey rüzgarı.

 

TRANSATLANTİK: Okyanuslar arası.

 

TRANSİT GEMİ: Yabanci bir limandan başka bir yabancı limana gitmek üzere ülke karasularından durmaksızın geçen gemi.

 

TRANSİT KERTERİZİ: Değişik iki mevkide bulunan maddelerin bir doğru üzerinde bulunduğu an ve bu iki maddeden alınan kerteriz.

 

TRAVERS ÇIKMAK: Fırtına anında, fırtınayı atlatmak için teknenin sokulduğu güvenli pozisyon. Bu pozisyonda, rüzgar yandan gelirken yelkenler bağlanır ve dümen  tekne sürekli rüzgara dönecek şekilde sabitlenir.

 

TRİM: Teknenin baş-kıç doğrultusuna göre sudaki duruşu.

 

TRİM ETMEK: Yelkenleri baş kıç doğrultusunda rüzgardan en iyi yararlanacak şekilde pozisyonlarını ayarlaması.

 

TRİMARAN: Yelken veya motorla ilerleyen, bir ana gövdenin her iki yanında bir kızağı olan tekneler.

 

TRİNGA ZİNCİRİ: Civadrayı teknenin baş kısmına sabitlemek için, civadradan prıvadaki deliklere yedi veya sekiz kez dolanan halat. Günümüzde yerini daha sağlam halatlara yada zincirlere bırakmıştır.

 

TURUSA/TROSA: Seren armalı teknelerde, serenleri direğe bağlayan ve bunların rüzgara göre ayarlanabilmeleri için serbestçe döndürülebilmelerine imkan veren, orijinali halat olan , metal parçalar.

 

TURUSA ISKARMOZLARI: Seren armalı teknelerde kullanılan eski tip bir turusada, bunu oluşturan mandagöz benzeri parçalar.

 

TUCA: Halatların, merkezden çevreye doğru tek kat olarak roda edilme şeklidir.

 

TUL : Boylam

 

TUMBA: Herhangi bir şeyi altüst etmek.

 

TUMBA TRİNKET: Orsa alabanda tramola manevrasında pruva serenlerinin pırasya edilip bir kontradan diğer kontraya geçmesi için verilen komut.

 

TÜY: Yatlarda yelkenin orsa yakasına belli aralıklarla konuşmuş yün parçaları.

UÇKURLUK: Milli ve işaret sancakları ile for ve flandraların, içinden uçkurluk salvolarının geçitiği beyaz kumaştan yapılmış kısım.

 

UÇKURLUK SALVOSU : Uçkurlukların içinden geçen ve çımalarında işaret sancak kilidi bulunan salvo.

 

UÇKURU SARKMAK : Donanım halatlarının gemiciliğe uygun olmayacak şekilde çirkin bir şekilde sarkıp sallanması.

 

UÇURMAK : Fırtına nedeniyle arma, seren ve yelkenlerin kopup uçması(arma budatmak).

 

UFUK: Bir gözlemcinin dünya yüzeyindeki görüşünü sınırlayan çizgi.

 

UFUK ALÇALMASI: Bir gök cisminin açısal yüksekliğinin sekstant ile ölçümü sırasında ufuktan, ölçücünün gözüne gelen ışığın atmosferde kırılması.

 

ULUSAL SANCAK: Teknelerde basılı olan ülke bayrağı.

 

ULUSLARARASI DENİZDE ÇATIŞMAYI ÖNLEME TÜZÜĞÜ: Teknelerin denizde karşılaştıklarında birbirlerine çarpmadan seyir etmeleri için uymaları gereken kurallar ve kullanmaları gereken ışık ve ses işaretlerinin tümü.

 

ULUSLARARASI İŞARET KODU: Tüm denizci ülkeler tarafından, gemiden gemiye veya gemiden karaya iletişim için kullanımı kabul edilmiş bir seri bayrak ve flama.

 

UMMAN : Okyanus.

 

UNA ARMA: Ufak teknelerde kullanılan, büyük bir bumba ve gize çekilen bir ana yelken veya teknenin burnuna yakın bir noktadan çıkan tek bir direğe çekilen bir praçıra yelkenden oluşan ön yelkensiz bir arma.

 

USKUNA :  Pruva direği kabasorta armalı, drandi direği sübye armalı iki direkli yelkenli tekne.

 

USKUNCA : Topun namlu içini temizlemek için birbirine viralı olarak geçen bir ucunda tel veya kıl fırçası bulunan gönder.

 

USKUNDURA :Çift pervaneli gemilerin pervaneleri hizasında ve su kesiminin bir yukarısında bulunan ve küçük deniz araçlarının su çekmesi sebebiyle  pervanelere yaklaşmalarını önleyen yarım daire şeklindeki çıkantılar. 

 

USKUR : Pervane

 

USKUTA : Yelkenleri açmak yada tutturmak için alt köşelerine bağlanan donanım ipleri.

 

USTURMAÇA : Birbirinin üzerine veya rıhtıma yanaşan teknelerin bordalarının zarar görmemesi için araya koydukları ağaç, lastik, plastik veya halatlardan yapılmı olan, balon, silindir, tekerlek biçimindeki yastık.

 

USTURMAÇA TUTMAK :Yanaşan bir geminin bordasından rıhtımın yeteri kadar altında usturmaçayı elle tutarak indirmek.

 

USTURPA: Gemilerde temizlik işlerinde kullanılan bez yada halat parçası.

 

UZUN DÜDÜK :  Dört ila altı saniye süreli düdük sesi.

ÜÇ DIREKLİ GAHYALI USKUNA : Pruva direğinde yalnız gabya ve babafingo yelkeni bulunan ve iki direği sübye donanım olan uskunalar.

 

ÜÇ DİREKLİ SÜBYE ARMALI USKUNA : Üç direği de yan yelkenleri ile donatılmış yelken gemisi.

 

ÜÇGEN BOĞATA: Seren armalı teknelerde ıstıralyaların gerilmesi için kullanılan bir çeşit boğata.

 

ÜST ARMAYI MAYNA ETMEK: Alt direkler desteksiz, tek başılarına kalacak şekilde, tüm sabit arma, serenler, gabyalar vb.’nin indirilmesi.

 

ÜST ÇAĞA TAHTALARI: Teknenin yan kısmının çapa tahtaları üzerinde kalan kısmı. Modern kullanımında teknenin güverte üzerine çıkan yan kısmına denir.

 

ÜST KINTRATA ÜÇGEN YELKENİ: Seren armalı teknelerde, çok hafif havalarda, rüzgardan mümkün olduğunca çok yaralanabilmek için, kuntratanın üzerine çekilen üçgen yelken.

 

ÜST TAVA : Borda iskelelerinin güverte hizasında bulunan düz kısmı.

 

ÜSTÜPÜ : Katranlı halat eskilerinin didiklenmiş hali.Paspas,temizlik veya kalafat yapmakta kullanılır.

 

ÜZERİNE DÜŞMEK : Rüzgar yada akıntı veya yanlış manevra sonucu bir deniz vasıtasının başka bir deniz vasıtasına çarpma durumuna gelmesi.

VARAGELE: İki yer arasında gidip gelmek.

VARDA : Dikkat, savul, uzaklaş anlamında. 

 

VARDABANDIRA : Gemiden gemiye, gemiden sahile veya sahilden gemiye görünür muhabere cihazlarıyla (simafor, ışıldak muhabere sancakları vb.) verilen mesajları okumak, yazmak üzere yetiştirilmiş personel.

 

VARDABAŞO : Demir atılacağı zaman veya ambara yük indirilirken çevrede bulunanları uyarmak için kullanılan deyim.

 

VARDAKORDA : Ana çarmıklara sürtünen selviçelerin aşınıp kopmamaları için çarmıklar üzerine konulan oluklu ağaçlar.

 

VARDAKOSTA : Eskiden kıyı koruma gemileri için kullanılan deyim.

 

VARDAKOVA  HALATI: Vasıtaların tutunup bağlamaları için yan mataforalardan sarkan dikey halatlar.

 

VARDAMANA : Borda iskelesine yanaşan vasıtadan çıkan personelin tutunmaları için iskelenin vardevele puntellerinden geçirilen halatlar.

 

VARDAMANA CEVİZİ : Vardamana halatının çımasına yapılan ceviz .

 

VARDASİLO : Vardeveleler üzerine açılan yan tenteler;Gemilerde bir yerden diğer yerin görünmemesi için yelken bezinden yapılan bölme;Gemilerin sahile verdikleri iskelelerin vardevele puntelleri üzerine geçirilmiş gemi ismi ve borda numaraları yazılmış yelken bezi.

 

VARDEVELE HALATI/TELI : Teknelerin küpeştelerinde ve borda iskelelerinde yolcu/mürettebatın korunması için dikilmış bulunan sabit veya yatar-kalkar puntellerin üzerine yatay olarak geçirilmiş halat veya tel.

 

VARDEVELE PUNTELİ: Vardevele halatlarının geçmesi için yalı kütükleri üzerindeki papuçları geçirilen ve üzerinde delikleri bulunan metal parça.

 

VARDİYA : Birbirini izleyen genellikle dörder saatlik nöbet.

 

VARDİYA SUBAYI : Gemilerde gemi kaptanın verdiği seyirle ilgili görevleri yerine getiren. Geminin seyir emniyeti için gerekli seyir hesaplarını yapan ve vardiyada bulunan personeli kontrol eden subay.

 

VARDİYAN :Komutan veya vardiya ve nöbetçi subayları tarafından verilen emirleri ilgililere ulaştırmak için seyirlerde köprüüstünde, limanda demirli iken lumbarağzında bulunan personel.

 

 

VARDİYAN HALATI : Şamandıraya bağlı yatan gemilerin sakin havalarda şamandıra üzerine giderek çat

rpmaması için civadra veya uskundura civadralarının cundasından donatılarak şamandıranın anelesine bağlanan halat.

 

VARKA : Kaba ve iri yapılı ayna kıçlı bir tür kayık.

 

VARMA : Özellikle ters rüzgar veya akıntıda bir yere ulaşabilme.

 

VASAT :  Bir geminin/teknenin orta kısmı.

 

VEÇHE : Yön, bakış açısı.

 

VELEDİBARKA : Fırtınalı havalarda pruva ana ıstıralyası üzerine açılan flok yelken.

 

VELENA: Direkler arasında ıstıralyalar üzerine açılan üçgen yelken.

 

VELESTRALYA: Pruva ana direklerinin gerisinde ve üzerinde bulunan yarım serenler.

 

VELESTRALYA YELKENİ: Velestralyalar üzerine açılan yelkenlere denir.

 

VENTO: Bumbaları vemataforaları bir taraftan diğer tarafa dirise edebilmek ve sabit tatabilmek için cundalarından alınan halatlar.

 

VETA: Bir palangada halatın makaralar arasında işleyen bölümü.

 

VETET: Kıyı boyunca yapılan ölçümlerde yönleri kestirilecek noktalara dikilen direk.

 

VERi: İngiltere’nin Norfolk sahillerinde yük taşımak için kullanılan kamaralı, düşük draftlı tekneler.

 

VİĞLE : Harp ve ticari gemilerin direklerine gözcülerin nibet tutmaları için yapılmış yer.

 

VİNÇ: Üzerinde bir palanganın çekilen kısmı sarılan, elektrik  veya manuel çalışan bocurgat. Yatlarda iskota veya mandarların çekilmesinde kullanılan elle çevrilen ufak vinçlerde vardır.

 

VİRA: Vidayı, civatayı, ırgat veya vinci sarma yönünde çevirmek için verilen komut.

 

VİRA DEMİR : Funda edilmiş demirin urgat vasıtasıyla gemiye çekilmesi için verilen komut.

 

VİRA ETMEK: Çekmek, kaldırmak.

 

VİYA: İstenen rotaya gelindiğinde dümenin bu rotada tutulması için verilen komut.

 

VİZİTA: Resmi ziyaret.

 

VOLTA: Bir halatın babaya veya bir yere birkez dolaştırılıp, çımasının bedeni yönünde bulundurulması.

 

VOLTA CETVELİ: Navigasyon tablolarını içeren her kitapta bulunan, hipotenüsü bilinen herhahngi bir dik üçgenin diğer iki kenarını veren tablo.

 

VOLTA ATMAK/ETMEK: Halatı bir yere birkaç kez dolayarak bağlamak.

YAKA: Yelkenterin kenar ve köşelerine verilen ad. Orsa yakası: Rüzgarın girdiği (direk veya ıstralya) kenarı. Altabaşo yakası: Alt yaka, bumba veya güverteye yakınn olan kenar. Güngörmez yakası: Rüzgarın çıktığı kenar.

 

YAKADA TUT: Yelkenli teknelerde rüzgarı orsada tutması için verilen komut

 

YAKAMOZ: Gece denizde balıkların , tek hücrelilerin veya küreklerin kımıldanışıyla oluşan parıltı.

 

YALI KÜTÜĞÜ: Kemereleri kemere astarı üzerine iyice bindirmek için kullanılan ve güverteden birazca yüksekçe olarak içten geminin etrafını kuşatan kuşaklar; Üst güverte kenarlarında suların akması için küpeşte boyunca apılmış yarısı açık oluklar.

 

YALI KÜTÜĞÜ ASTARI:Ağaç gemilerde yalı kutukleri uzerine alabandaya boydan boya vuruları kalın kaplamalar.

 

YALPA:Dalgaların bordadan alınması ile teknenin sancaktan iskeleye, iskeleden sancağa sallanması. 

 

YALPA OMURGASI:Teknelerin yalpalamasını azaltmak için karina kısmına baştan kıça doğru uzanan omurga biçimindeki çıkıntı.

 

YALPA PALETİ: Gemiler seyir halinde iken yalpaya düştüklerinde üzerlerinde bulunan vasıtaların düşmemesi veya hasar almaması maksadıyla vasıta mataforaları cundalarından matafora üzerindeki koç boynuzlarına volta edilmiş bosalara çapraz olarak ve vasıtaların üzerinden dolaştırılan bez veya halattan yapılmış kuşaklar.

 

YAN MATAFORASI: Bordalara dik olarak bulunan içeri ve dışarı albura edilebilen limanda denize indirilmiş vasıtaların bağlandığı üzerinde personelin inip çıkması için şeytan çarmıkları donatılmış matofora.

 

YAN YELKENLER :Yarım serenler ve gizler üzerine açılan yelkenler ve floklar.

 

YANDAN ÇARKLI :Yandan pervaneli (davlumbaz)gemiler.

 

YAPIŞMAK : Bir halatı kuvvetli tutup çekmek.

 

YAPRAK : Yelkenleri oluşturan branda bezlerinin ve sancakları oluşturan şalilerin enine denir. Milli sancakların büyüklükleri yaprak adetleri ile ölçülür; bir, iki ve üç yapraklı gibi ifade edilir.

 

YAPRAKLAMAK :Yelkenlerin boşalarak bayrak gibi dalgalanması.

 

YARD :0.941 metre uzunluğundaki ölçü birimi. Bir mili 2000 yarda karşılık gelir.

 

YARDIM :Bır geminin veya gemide bulunan kişilerin, üçüncü kişilerin yardımıyla deniz kazasından kurtarılması.

 

YARDIMCI MAKİNE: Gemilerin ana makinelerinin çalışmalarına yardımcı akaryakit tulumbaları, hava körükleri, su tulumbaları, jeneratörler gıbi makineler.

 

YARIM LATIN YELKENİ : Bosa yakaları latin yelkenine göre biraz uzun olan ve genellikle aşırmalı olarak kullanılan yelken.

 

YARIM OTURAK : Filıkalarda kürek çekerken ayak dayanılan ağaç basamak.

 

YARIMAY ISKARMOZ : Küreklerin çekilmesi için küpeşte üzerindeki deliklere geçirilen ve kısımları hilal şeklinde olan ıskarmoz.

 

YASLAMAK : Bir teknenin hareket kabiliyetıni kaybederek, akıntı veya rüzgar etkisi bir rıhtıma veya başka bir tekne üzerine düşmesi yamanması.

 

YATI : Askeri öğrencilerin veya mürettebatın müsaade edilen akrabalarında gece kalma izni.

 

YATIM : Gemi direklerinin kıç tarafa doğru olan eğimi.

 

YATMAK : Bir geminin sancak veya iskeleye yatık olmas; Bir mevkide demirle zamarı orada geçirmek.

 

YEDEĞE ALMAK : Bir geminin bir başka tekneyi bağlayıp çekmesi (yedeklemele).

 

YEDEĞE GİRMEK : Bir geminin başka bir gemi/tekne tarafndan çekilmesi (yedeklenmek).

 

YEDEK BİTASI : Yedekleme halatını volta etmede kullanılan baba.

 

YEDEK BOYU : Yedek çeken geminin kıç ile yedeklenen geminin başı arasında kalan yatay mesafe.

 

YEDEK HALATI : Yedekleme işleminde kullanılan halat.

 

YEDİRMEK : Maruz kalınan bir şiddetin etkisini ağır ağır azaltmak maksadıyla karşı konulan eylem. Rüzgarlı havalarda dönüşlerin birden yapılmaması küçük küçük dümen açısıyla donülmesi.

 

YEKE: Dümen başına takılıp dümenin istenilen tarafa basılması için kullanılan demir veya ağaçtan yapılmış kol.

 

YELKEN : Rüzgar kuvvetiyle hareket eden teknelerde rüzgarı toplamak için yan yana dikilmiş bezlerden meydana getirilmiş ve kullanıldığı yerlere göre değişik biçimlerde olar yüzeyler. Yelkenler direklere, çubuklara, serenlere, ıstıralyalara açılırlar ve üzerine açıldıkları yerlerin isimleri ile söylenirler. Yelkenler kare, dört köşe ve üç köşeli olmak üzere yapılır.

 

YELKEN AÇMAK/BASMAK : Yelkenleri açıp hareket etmek.

 

YELKEN BOŞALTMAK : Orsa alabanda tramola ederken yelkendeki rüzgarı çıkarmak.

 

YELKEN DOLDURMAK : Yelkenleri ruzgarla şişecek biçimde dümeni kullanmak.

 

YELKENİ KÖRLETMEK : Yelkenleri uçurmamak için fırtına öncesinde yelkenleri tamamen sarmak veya camadan vurmak.

 

YELKENEL: Yelken biçen, tamir eden usta.

 

YELKEN MAYNA ETMEK:  Yelkeni aşağı indirmek.

 

YELKENLİ TEKNE: Yelkenle seyreden tekne.

 

YELKENCİ YÜKSÜĞÜ : Yelken dikerken, avuç içi kısma giyilen, deri veya yelken bezinden yapılma yüksük.

 

YEME: Aşınma, özellikle bir makaranın piminin dönen kısmını aşındırması için kullanılır.

 

YELPAZE: Dümenin su içindeki en geniş kısmı.

 

YETİŞEN TEKNE: Aynı kontra ve yönde giden ve öndekine yaklaşan tekne.

 

YILDIZ: Kuzeyden esen rüzgar.

 

YİV: Bir makaranın iki yanı arasındaki, içinde mara dilinin bulunduğu boşluk.

 

YİSA: Bir halatı hamle hamle çekmek.

 

YİSA BERABER: Hep beraber, topluca.

 

YOL KESMEK : Bir gemi/teknenin hızının azaltılması.

 

YOL VERMEK: Bir gemi/teknenin  hzının arttırılması veya çarpışma rotasında iken sancak veya iskeye dönerek mevcut rotadan ayrılmak.

 

YOLLU GİTMEK: Bir teknenin mümkün olduğu kadar süratla ilerlemesi durumu.

 

YOMA: 3 veya 4 kollu, sağa bükümlü olarak yapılmış kalın lif halat.

 

YUFKA SU: Sığ su.

 

YUMRU: Sandal veya tekne bordalarına yapılan koruyu ağaç çıkıntılar.

 

YULOH: Çin’deki ufak yerel tekneleri ileri götürmek için kullanılan, kıçtan sarkıtılmış uzun kürek.

 

YÜKSEKLİK: Dünyanın merkeziyle bir cismin merkezi arasındaki açı.

 

YÜKSELMEK: Yelkenli bir teknenin orsalaması.

Z (Zulu) :Uluslararası işaret sancaklarından Z harfi .Romorkör istiyorum anlamına kullanılır.

 

ZABİT: Ticaret gemilerinde kaptan ve tayfa dışında kalan güverte ve makine personelini tanımlamaktadır.

 

ZAMAN ÇİZELGESİ :Kira sözleşmesinin koşullarına göre yükleme ve boşaltmadaki çalışma ve bekleme süreleri ile geminin varış, kalkış zamanlarını gösteren çizelge.

 

ZAMBUK: Kızıl Deniz, İran Körfezi ve Hint Okyanusunda kullanılan, tek direkli, latin yelkenli, 150-200 tonluk teknelere verilen isim.

 

ZEHİRLİ BOYA:  Deniz yaratıklarının gemi karinasına tutunmalarını, üremelerini önlemek için kullanılan boya.

 

ZEHİRLİ YEL: Sahra çölü’nü geçerek Akdeniz üzerinde esen sıcak güney rüzgarı.

 

ZEVAL: Öğle zamanı.

 

ZIRH GÜVERTE: Eski zırhlı harp gemilerinde mermilerin delip geçmemesi için konan çelik güverte.

 

ZIVANA: Dik olarak durması gereken direk ve dikmelerein topuk kısmlarının kare ve yuvarlak şekilde yontulması ile meydana gelen kısımlar. Zıvanalar ıskaçalara geçirilmek suretilyle oturtulurlar.

 

ZİFOS : Kuntra kapelesinde şapkaya kadar olan direk veya çubuk kısım.

 

ZİFT: Katran ve kaba reçinenin karıştırılması ile hazırlanan, sıcakken akışkan, soğukken katı malzeme. Ahşap bir tekneni kaplamaları arasındaki boşlukları doldurulmada kullanılan kalafat kıtığının üzerine sürülür.

 

ZİNCİR: Baklarların birbirine eklenmesiyle meydana gelen ve çeşitli maksatlar için kullanılan çekme gücü kuvvetşi madeni halkalar dizisi.

 

ZİNCİR BOSA:  Demirledikten sonra zincir ağırlığının ırgata binmemesi için bir çıması güvertedeki bir mapaya sağlamca kilitlenmiş, üzerinde liftin uskuru  ve bosa kilidi bulunan kısa zincir.

 

ZİNCİR BOYA İŞARETLERİ: Belli aralıklarda zincirin üzerinde boyalı olan yerler.

 

ZİNCİR GÜVERTE LOÇASI: Demir zincirinin ırgattan, güverteden zincirliğe inen ağzı.

 

ZİNCİR KALOMA: Demirlenen demirin zincirinin istenildiği kadar gemiden denize verilmesi için verilen komut.

ZİNCİR KİLİDİ: Zincirlerin bakımlarına ve gerektiğinde değiştirilmelerini kolaylaştırmak amacı ile yekpare zincir yerine kullanılan belli bir uzunlunlukta ayrılmış zincir bölümüne bir kilit zincir denir.

 

ZİNCİRLİK: Teknelerin bas tarafında basaltında demir zincirlerinin muhafaza edildigi yer.

 

ZİNCİR MANİKASI:  Zincirlikten güverteye çıkan zincirin çevreye hasar vermemesi için yapılmış kalın saç boru.

 

ZİNCİR SAPAN: Ağır yüklerin kaldırılması için yapılmış sapan.

 

ZORUNLU VARDİYA: Herkesin yardımcı olmak zorunda olduğu güverte vardiyası. Çok rüzgarlı havada veya sığ sularda seyir edildiğinde uygulanırdı.

 

ZULU: İskoçya’nın kuzeydoğu sahillerinde kullanılan bir çeşit balıkçı teknesi.